Toplumun temel yapı taşı olan ailenin korunması ve bu yapı içindeki en savunmasız bireyler olan çocukların esenliğinin sağlanması, ceza hukukunun en öncelikli görevlerinden biridir. Bu bağlamda Türk Ceza Kanunu (TCK), sadece çocuğun fiziksel özgürlüğünü değil, aynı zamanda velayet ve vesayet altındaki bir birey olarak aile düzeni içindeki yerini de güvence altına alan özel düzenlemelere yer vermiştir. TCK’nın 234. maddesinde “Aile Düzenine Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen “Çocuğun Kaçırılması ve Alıkonulması Suçu”, bu koruma kalkanının en önemli unsurlarından birini oluşturur. Bu suç, kamuoyunda genellikle “adam kaçırma” gibi daha ağır suçlarla karıştırılsa da, kendine özgü unsurları, failleri ve hukuki sonuçları olan, son derece hassas ve teknik bir suç tipidir.
Bu suç, temel olarak iki farklı senaryoyu ele alır: Birincisi, velayet hakkı kendisinden alınmış olan bir ebeveynin veya belirli derecedeki bir akrabanın çocuğu velisinin rızası olmadan alıkoymasıdır. İkincisi ise, kendi isteğiyle evden ayrılmış bir çocuğu bulan bir yabancının, iyi niyetli dahi olsa, durumu yetkili makamlara veya aileye bildirmeden yanında tutmasıdır. Her iki durum da, çocuğun menfaatleri ve velayet hakkına sahip olan kişinin otoritesini ihlal ettiği için kanun koyucu tarafından cezai yaptırıma bağlanmıştır.
1. Suçun Hukuki Niteliği ve Korunan Değer: Neden Ayrı Bir Düzenleme Var?
İlk bakışta bir çocuğu bir yerden alıp başka bir yere götürme eylemi, doğrudan TCK 109’daki “Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma” suçunu akla getirebilir. Ancak kanun koyucu, TCK 234 ile farklı bir hukuki değeri korumayı amaçlamıştır. TCK 109, doğrudan doğruya bireyin “hareket etme ve yer değiştirme özgürlüğünü” korurken, TCK 234’ün koruduğu temel hukuki değer “aile düzeni” ve bu düzenin bir parçası olan “velayet veya vesayet hakkının otoritesidir.”
Bu suçla korunmak istenen, velayet veya vesayet hakkına sahip olan ebeveynin veya vasinin, çocuk üzerindeki bakım, gözetim, eğitim ve onunla kişisel ilişki kurma hakkının ihlal edilmemesidir. Çocuk, bu suçun maddi konusu olmakla birlikte, suçun asıl mağduru, velayet hakkı ihlal edilen kanuni temsilcidir. Bu nedenle bu suç, “Aile Düzenine Karşı Suçlar” bölümünde yer alır ve bu hukuki ayrım, suçun unsurlarının ve yargılama şartlarının (örneğin şikayet) neden farklı olduğunu anlamak için kilit bir öneme sahiptir.
2. Suçun İşleniş Biçimleri: Detaylı Analiz
TCK 234, failin kimliğine ve eylemin niteliğine göre suçu iki ana kategoriye ayırmaktadır. Bu iki kategori, hem unsurları hem de cezaları bakımından önemli farklılıklar içerir.
2.1. Anne-Baba veya Kan Hısımları Tarafından Çocuğun Kaçırılması ve Alıkonulması (TCK 234/1-2)
Bu, genellikle boşanma süreçleri gibi aile içi çekişmelerin bir yansıması olarak ortaya çıkan ve velayet hakkının kötüye kullanıldığı durumları kapsar.
Kanuni Düzenleme (TCK 234/1): “Velayet yetkisi elinden alınmış olan ana veya babanın ya da üçüncü derece dahil kan hısmının, onaltı yaşını bitirmemiş bir çocuğu veli, vasi veya bakım ve gözetimi altında bulunan kimsenin yanından cebir veya tehdit kullanmaksızın kaçırması veya alıkoyması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Suçun Unsurları:
- Fail Kim Olabilir?: Bu suçu herkes işleyemez; bu bir “özgü suç”tur. Failler kanunda sınırlı olarak sayılmıştır:
- Velayet Yetkisi Elinden Alınmış Anne veya Baba: Boşanma davasında geçici velayet karşı tarafa verilmiş veya kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla velayet hakkı kaldırılmış olan ebeveyn.
- Üçüncü Derece Dahil Kan Hısmı: Bu, çocuğun kan bağı olan akrabalarını kapsar. Üçüncü dereceye; çocuğun kardeşleri (ikinci derece), amca, dayı, hala, teyze (üçüncü derece) ve yeğenleri (üçüncü derece) girer. Önemli Not: Çocuğun kuzeni dördüncü derece kan hısmı olduğundan, bu fıkra kapsamında fail olamaz. Kuzenin çocuğu kaçırması, TCK 109 (Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma) suçunu oluşturur.
- Mağdur Çocuk Kimdir?: Suçun maddi konusu olan çocuk, on altı yaşını bitirmemiş olmalıdır. Eğer çocuk 16 yaşını bitirmiş ve 17 yaşındaysa, bu fıkra uygulanamaz.
- Fiil Nedir?: Eylem, “kaçırmak” veya “alıkoymak” şeklinde gerçekleşebilir. Kaçırmak, çocuğu veli veya vasisinin yanından aktif bir eylemle ayırmayı ifade ederken; alıkoymak, örneğin kişisel ilişki kurma süresi bittiği halde çocuğu velisine teslim etmeyerek yanında tutmaya devam etmektir.
Suçun Nitelikli Halleri (Ağırlaştırıcı Nedenler) (TCK 234/2):
Eğer yukarıda tanımlanan eylem, belirli koşullar altında işlenirse, temel ceza bir katı oranında artırılır:
- Fiilin Cebir veya Tehdit Kullanılarak İşlenmesi: Failin, çocuğu kaçırırken veya alıkoyarken fiziksel güç (cebir) veya korkutucu sözler (tehdit) kullanması durumunda ceza ağırlaşır.
- Çocuğun Henüz On İki Yaşını Bitirmemiş Olması: Kaçırılan veya alıkonulan çocuğun 12 yaşından küçük olması, çocuğun daha savunmasız olması nedeniyle kanun koyucu tarafından bir ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir.
Zorunluluk Hali Savunması:
Bu suçta önemli bir hukuka uygunluk nedeni “zorunluluk hali”dir. Örneğin, velayeti annede olan hasta bir çocuğun, babası tarafından kişisel ilişki süresi bittiği halde, çocuğun acil tıbbi ihtiyacı nedeniyle ve bu durumu kanıtlayabilir şekilde hastaneye götürülmesi ve bu yüzden teslimatın gecikmesi durumunda, babanın eylemi suç oluşturmayabilir. Yargıtay bir kararında, hasta olan üç yaşındaki kızını iki gün geç teslim eden babanın eyleminde zorunluluk hali olduğuna ve suç kastı bulunmadığına hükmetmiştir (Yargıtay 8. CD, 2021/11967 K.).
2.2. Yabancılar Tarafından Çocuğun Kaçırılması ve Alıkonulması (TCK 234/3)
Bu fıkra, ilk bakışta “yardım etme” gibi görünen ancak hukuken suç teşkil eden eylemleri cezalandırmayı amaçlar. Buradaki temel sorun, iyi niyetin, kanuni bir yükümlülüğü ortadan kaldırmamasıdır.
Kanuni Düzenleme (TCK 234/3): “Kanunî temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuğu, rızasıyla da olsa, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutan kişi, şikâyet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Suçun Oluşması İçin Gerekli Ön Şartlar:
Bu suçun oluşabilmesi için, failin eyleminden önce gerçekleşmesi gereken iki kritik ön şart vardır:
- Çocuğun Evi Kendi Rızasıyla ve Ailesinin Rızası Dışında Terk Etmiş Olması: Bu suçun temelini, çocuğun kendi iradesiyle evden ayrılması oluşturur. Eğer çocuk zorla, hileyle veya tehditle evden çıkarılmışsa, bu suç değil, doğrudan TCK 109 (Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma) suçu oluşur.
- Çocuğun Failin Yanında Kendi Rızasıyla Kalması: Çocuk, evden ayrıldıktan sonra failin yanına kendi isteğiyle gitmeli ve orada kalmaya rıza göstermelidir.
Suçun Kilit Unsuru: Bildirim Yükümlülüğünün İhlali
Yukarıdaki ön şartlar gerçekleştikten sonra, suçu oluşturan asıl eylem, failin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesidir. Kanun, evden kaçan bir çocuğu rızasıyla dahi olsa yanında bulan bir kişiye pozitif bir yükümlülük yükler: Ailesini veya yetkili makamları (Polis, Jandarma, Cumhuriyet Savcılığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı birimleri) durumdan derhal haberdar etmek.
Bu bildirim, her somut olayın özelliğine göre belirlenecek makul bir süre içinde yapılmalıdır. Birkaç saat içinde yapılan bir bildirim genellikle makul kabul edilirken, çocuğun bir gece veya daha uzun süre bildirim yapılmaksızın evde tutulması, suçun oluştuğuna dair güçlü bir karine oluşturur.
3. En Kritik Ayrım: TCK 234 vs. Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma (TCK 109)
Uygulamada en çok karıştırılan ve cezaları arasında dağlar kadar fark olan bu iki suçun ayrımını yapmak, adil bir yargılama için hayati önemdedir.
Temel Kural: Eğer çocuğun bir yerde tutulması onun rızası dışında cebir, tehdit veya hile ile gerçekleşiyorsa, suç her zaman TCK 109’dur. TCK 234’ün uygulanabilmesi için çocuğun rızası şarttır. Ancak bu rızanın hukuken geçerli olup olmadığı, çocuğun yaşına göre değişir.
15 Yaş Sınırı ve Rızanın Geçersizliği: Yargıtay’ın Kırmızı Çizgisi
Yargıtay’ın istikrarlı içtihatlarına göre, ceza hukuku açısından 15 yaşını bitirmemiş bir çocuğun rızası hukuken geçerli değildir. Bu, şu anlama gelir:
Bir yabancı, 14 yaşındaki bir çocuğu, çocuk “kendi isteğiyle” gelse ve kalsa dahi, yanında tutuyorsa, çocuğun bu rızası yok hükmünde sayılır. Bu durumda eylem, çocuğun rızasına dayanan TCK 234/3 olarak değil, rızası dışında gerçekleşmiş kabul edilen ve cezası çok daha ağır olan TCK 109/1-3f (Çocuğa karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma) olarak nitelendirilir.
Yargıtay, sayısız kararında, 15 yaşından küçük bir çocuğu rızasıyla dahi olsa alıkoyan failler hakkında TCK 234’ten beraat veya düşme kararı veren ilk derece mahkemesi kararlarını bozarak, eylemin TCK 109’u oluşturduğuna ve bu suçtan cezalandırılmaları gerektiğine hükmetmiştir. Bu nedenle çocuğun yaşı, suçun vasfının belirlenmesindeki en kritik unsurdur.
4. Cezai Yaptırımlar ve Yargılama Sürecindeki Özel Durumlar
Şikayet, Uzlaşma ve Zamanaşımı
- Şikayet Durumu: Suçun farklı halleri için şikayet şartı da farklıdır:
- Anne-baba veya akrabalar tarafından işlenen TCK 234/1-2 fıkraları şikayete tabi değildir. Savcılık, suçu öğrendiği anda re’sen (kendiliğinden) soruşturma başlatır.
- Yabancılar tarafından işlenen TCK 234/3 fıkrası ise şikayete tabidir. Yani, veli veya vasi şikayetçi olmazsa soruşturma veya kovuşturma yapılamaz. Şikayetten vazgeçilmesi halinde ise kamu davası düşer.
- Uzlaşma: TCK 234’ün tüm fıkraları uzlaşma kapsamındadır. Soruşturma veya kovuşturma aşamasında, dosya bir uzlaştırmacıya gönderilir ve tarafların (fail ile şikayetçi kanuni temsilci) anlaşması halinde dava sona erer.
- Dava Zamanaşımı: Bu suç için olağan dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Görevli Mahkeme ve Lehe Hükümler
- Görevli Mahkeme: Yargılama yapma görevi Asliye Ceza Mahkemesi’ne aittir.
- Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve HAGB: Bu suç için hükmedilen kısa süreli hapis cezaları, koşulları oluştuğunda adli para cezasına çevrilebilir, ertelenebilir veya Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kararı verilebilir. Bu lehe kurumlar, özellikle failin sabıkasız olduğu durumlarda önem kazanır.
Sonuç
Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçu, aile bağlarının ve çocukların korunmasına yönelik son derece önemli bir yasal düzenlemedir. Özellikle yabancılar tarafından işlenen TCK 234/3 hali, iyi niyetle hareket ettiğini düşünen kişilerin dahi ciddi bir suçlamayla karşı karşıya kalabileceğini göstermektedir. Evden kaçmış bir çocuğa yardım etme içgüdüsü takdire şayan olsa da, kanunun emrettiği “bildirim yükümlülüğü”nü göz ardı etmek, bu iyi niyeti bir suça dönüştürebilir. Öte yandan, aile içi velayet mücadelelerinde çocuğun bir pazarlık unsuru olarak kullanılması da kanun tarafından engellenmek istenmiştir.
Bu suçun, özellikle 15 yaşından küçük çocuklar söz konusu olduğunda Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma suçu ile arasındaki ince ve keskin çizgi, hukuki bilginin ve doğru vasıflandırmanın ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tür hassas ve karmaşık bir suçlamayla karşılaşıldığında, hem çocuğun üstün yararının korunması hem de adil bir yargılanma sürecinin temin edilmesi için, sürecin en başından itibaren aile hukuku ve ceza hukuku alanında uzman bir avukattan profesyonel destek almak, telafisi imkansız sonuçların önüne geçmek için atılacak en doğru adımdır.
