Hukuk sistemi, kişilerin toplum içindeki ilişkilerini düzenlerken, onlara belirli haklar tanır ve sorumluluklar yükler. Bir kişinin bu haklara sahip olabilme ve bu hakları kendi iradesiyle kullanabilme yeteneği, “ehliyet” kavramıyla ifade edilir. Medeni Hukuk’un temelini oluşturan Kişiler Hukuku, bu ehliyet kavramını iki temel ve birbirinden tamamen farklı kategoriye ayırır: Hak Ehliyeti ve Fiil Ehliyeti.
Bu iki kavram, bir bireyin ne zaman bir mirasçı olabileceğinden, ne zaman bir ev satın alabileceğine; ne zaman bir sözleşme imzalayabileceğinden, ne zaman kendi eylemlerinden sorumlu tutulabileceğine kadar hukuki hayatın her alanını doğrudan etkiler.
1. Hak Ehliyeti: “Hak Sahibi Olabilme” Yeterliliği
Hak ehliyeti, bir kişinin haklara ve borçlara “konu” olabilme, yani hak sahibi olabilme ve borç altına girebilme yeterliliğidir. Bu, ehliyetin pasif yönüdür. Hak ehliyetine sahip olmak için kişinin herhangi bir eylemde bulunmasına veya irade açıklamasına gerek yoktur.
Tanımı ve Kapsamı (TMK Madde 8)
Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesi bu kavramı son derece net bir şekilde tanımlar: “Her insanın hak ehliyeti vardır.” Bu, hak ehliyetinin genel ve eşit olduğu anlamına gelir. Yaşı, zihinsel durumu, cinsiyeti, dini veya etnik kökeni ne olursa olsun, istisnasız her insan hak ehliyetine sahiptir. Bu sayede, yeni doğmuş bir bebek dahi adına bir banka hesabı açılabilir, kendisine miras kalabilir veya bir mülkün sahibi olabilir. Aynı şekilde, derin bir komada olan bir hasta da haklara ve borçlara sahip olmaya devam eder.
Başlangıcı ve Sonu
Hak ehliyeti, kişinin hukuki varlığıyla paraleldir. Medeni Kanun’a göre hak ehliyeti, çocuğun “sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü an” başlar ve “ölüm” ile sona erer. Ana rahmindeki bir cenin dahi, ileride kendisine kalacak bir mirasın hak sahibi olabilir; ancak bu hakkın tam olarak kazanılması, onun canlı olarak doğmasına bağlıdır. Ölümle birlikte ise kişinin hak ehliyeti sona erer ve sahip olduğu hak ve borçlar (malvarlığı), mirasçılarına geçer.
2. Fiil Ehliyeti: “Hakları Bizzat Kullanabilme” Yeterliliği
Hak ehliyeti “hak sahibi olabilme” ise, fiil ehliyeti bu hakları bizzat ve tek başına, geçerli bir şekilde “kullanabilme” yeteneğidir. Bu, ehliyetin aktif yönüdür ve bir kişinin hukuki sonuç doğuracak eylemleri kendi iradesiyle yapabilmesini ifade eder.
Tanımı ve Kapsamı (TMK Madde 9)
TMK Madde 9, fiil ehliyetini şöyle tanımlar: “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.” Bu ehliyete sahip bir kişi:
- Geçerli hukuki işlemler yapabilir (ev satmak, araba almak, kira sözleşmesi imzalamak gibi).
- Kendi adına dava açabilir veya kendisine karşı dava açılabilir (dava ehliyeti).
- Hukuka aykırı fiilleriyle (haksız fiil) başkalarına verdiği zararlardan şahsen sorumlu tutulur.
Hak ehliyetinin aksine, fiil ehliyeti herkeste bulunmaz. Kanun, bir kişinin kendi eylemlerinin sonuçlarını üstlenebilmesi için belirli olgunluk ve yetkinlik şartları aramıştır.
Temel Fark: Araba ve Ehliyet Analojisi
Hak ehliyeti ile fiil ehliyeti arasındaki farkı anlamanın en kolay yolu şudur: Hak ehliyeti bir arabaya sahip olmaya benzer. 3 aylık bir bebek dahi bir arabanın yasal sahibi olabilir. Fiil ehliyeti ise o arabayı kullanmak için gereken sürücü ehliyetine (lisansına) sahip olmaya benzer. Arabayı yasal olarak kullanmak ve trafiğe çıkmak için belirli şartları (yaş, sağlık, sınav başarısı) karşılamanız gerekir. Her araba sahibinin sürücü ehliyeti olmadığı gibi, her hak sahibinin de fiil ehliyeti yoktur.
Fiil Ehliyetinin Üç Temel Şartı (TMK Madde 10)
Türk Medeni Kanunu’nun 10. maddesi, bir kişinin tam fiil ehliyetine sahip olabilmesi için üç şartın bir arada bulunmasını zorunlu kılmıştır. Bu şartlardan birinin bile eksik olması, kişinin ehliyet durumunu değiştirir.
1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak (Temyiz Kudreti)
Bu, fiil ehliyetinin en temel ve en sübjektif şartıdır. Ayırt etme gücü, kişinin makul bir şekilde hareket etme, yaptığı eylemin nedenini, anlamını ve ondan doğacak sonuçları makul düzeyde öngörebilme yeteneğidir. Bu, zekadan ziyade, akli bir muhakeme ve irade yeteneğini ifade eder. TMK Madde 13’e göre, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya bunlara benzer sebeplerle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin ayırt etme gücü yoktur.
2. Ergin (Reşit) Olmak
Bu, yaşla ilgili objektif bir şarttır. Kural olarak erginlik, 18 yaşının doldurulmasıyla başlar (TMK Madde 11). Ancak kanun bu kurala iki önemli istisna getirmiştir:
- Evlenme ile Ergin Olma: 17 yaşını dolduran bir kişi evlendiğinde ergin sayılır. Olağanüstü durumlarda hakim kararıyla 16 yaşını dolduran birinin evlenmesine izin verilirse, bu kişi de evlenmekle ergin olur.
- Yargısal Erginlik (Kazai Rüşt): 15 yaşını doldurmuş bir küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla, mahkemeye başvurarak ergin kılınmasını isteyebilir. Bunun için küçüğün menfaatinin (örneğin bir iş kuracak olması) bulunması ve bedensel ve zihinsel olarak yeterli olgunluğa ulaşmış olması gerekir (TMK Madde 12).
3. Kısıtlı Olmamak
Bir kişi, ayırt etme gücüne sahip ve ergin olsa bile, kanunda sayılan belirli nedenlerle mahkeme kararıyla fiil ehliyeti sınırlandırılmış olabilir. Bu kişilere “kısıtlı” denir ve kendilerine bir “vasi” atanır. Kısıtlılık, kişinin kendisini veya malvarlığını korumak amacıyla getirilmiş bir tedbirdir. Başlıca kısıtlılık nedenleri şunlardır: Akıl hastalığı veya zayıflığı, savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, bir yıl veya daha uzun süreli hapis cezası almak.
Fiil Ehliyetine Göre Kişilerin Hukuki Sınıflandırılması
Medeni Kanun, bir önceki bölümde açıkladığımız üç temel şartın (ayırt etme gücü, erginlik, kısıtlı olmama) varlığına veya yokluğuna göre, kişileri fiil ehliyeti açısından dört ana gruba ayırır. Bir kişinin hangi gruba girdiği, yaptığı hukuki işlemlerin geçerli olup olmayacağını doğrudan belirler.
1. Tam Ehliyetliler
Bu kategori, hukuk düzeninin normal ve ideal öznesidir. Tam ehliyetli kişiler, fiil ehliyetinin üç şartının tamamına sahip olan kişilerdir. Yani:
- Ayırt etme gücüne sahiptirler,
- Ergindirler (18 yaşını doldurmuş veya evlenme/mahkeme kararıyla ergin olmuşlardır),
- Ve haklarında bir kısıtlılık kararı bulunmamaktadır.
Hukuki Sonuç: Tam ehliyetli kişiler, kanuna ve ahlaka aykırı olmamak kaydıyla, diledikleri her türlü hukuki işlemi tek başlarına ve geçerli bir şekilde yapabilirler. Bir ev satmak, şirket kurmak, kredi çekmek, kefil olmak, vasiyetname düzenlemek gibi tüm eylemleri için kimseden izin veya onay almaları gerekmez. Yaptıkları tüm işlemler tam ve eksiksiz olarak geçerlidir ve bu işlemlerle kendilerini borç altına sokabilirler.
2. Sınırlı Ehliyetliler
Bu grup, aslında tam ehliyetli olan ancak kanunun belirli konularda kendi menfaatlerini veya aile birliğini korumak amacıyla ehliyetlerini çok dar bir alanda sınırlandırdığı kişilerden oluşur. İki gruba ayrılırlar:
- Evli Kişiler: Evli bir kişi kural olarak tam ehliyetlidir. Ancak Medeni Kanun, aile birliğinin ekonomik temelini korumak için bazı işlemlerde diğer eşin rızasını arar. Örneğin, aile konutu olan bir evi satmak veya üzerinde ipotek kurmak için diğer eşin açık rızası zorunludur.
- Kendisine Yasal Danışman Atanmış Kişiler: Savurganlığı veya tecrübesizliği nedeniyle mali konularda riskli kararlar alan bir ergin, kendi talebiyle veya mahkemece, kısıtlanmak yerine kendisine bir “yasal danışman” atanmasını isteyebilir. Bu kişi, günlük işlemlerini tek başına yapmaya devam eder. Ancak mahkemenin belirlediği önemli işlemleri (örneğin taşınmaz satmak, dava açmak, kefil olmak, yüklü miktarda borçlanmak) yapmadan önce yasal danışmanının “oyunu” (onayını) almak zorundadır.
Hukuki Sonuç: Bu kişiler, kanunun belirlediği o sınırlı işlemler dışında, tüm diğer işlemleri tam ehliyetliler gibi tek başlarına yaparlar.
3. Sınırlı Ehliyetsizler
Bu, en karmaşık ve en yaygın ehliyetsizlik kategorisidir. Bu gruba girenler, ayırt etme gücüne sahip ancak ergin olmayan (örneğin 16 yaşındaki bir lise öğrencisi) veya ergin olup da kısıtlanmış olan kişilerdir. Ayırt etme güçleri olduğu için hukuk düzeni onların iradelerini tamamen yok saymaz, ancak onları korumak için işlemlerini yasal temsilcilerinin (veli veya vasi) onayına bağlar.
Hukuki Sonuç: Sınırlı ehliyetsizlerin yapabilecekleri işlemler üç gruba ayrılır:
- Tek Başına Yapabilecekleri Geçerli İşlemler: Kendilerini borç altına sokmayan ve sadece hak kazandıran işlemler (“karşılıksız kazanmalar”). Örneğin, kendisine yapılan bir para bağışını veya hediyeyi kabul etmesi geçerlidir. Ayrıca, nişanlanma gibi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını tek başlarına kullanabilirler.
- Hiçbir Şekilde Yapamayacakları Yasak İşlemler: Kanun, onları korumak için bazı işlemleri yasal temsilcilerinin onayı olsa bile yasaklamıştır. Örneğin, önemli bir bağışta bulunmaları veya kefil olmaları yasaktır.
- Yasal Temsilcinin Onayıyla Geçerli Hale Gelen İşlemler: Bu, en geniş gruptur. Sınırlı ehliyetsizin yaptığı ve kendisini borç altına sokan tüm işlemler (cep telefonu satın almak, kursa yazılmak vb.) tek başına yapıldığında “askıda hükümsüzdür”. Bu işlemin geçerli hale gelmesi, yasal temsilcisinin sonradan “icazet” (onay) vermesine bağlıdır. Eğer yasal temsilci onay verirse, işlem en başından itibaren geçerli hale gelir. Onay vermezse, işlem kesin olarak hükümsüz olur.
4. Tam Ehliyetsizler
Bu kategori, fiil ehliyetinden tamamen yoksun olan kişileri kapsar. Bu kişiler, ayırt etme gücüne hiç sahip olmayan kişilerdir. Tipik örnekleri, çok küçük yaştaki çocuklar (bebekler gibi) ve zihinsel yetenekleri iradelerini kullanmalarına engel olacak düzeyde bozuk olan akıl hastalarıdır.
Hukuki Sonuç: Tam ehliyetsizlerin yaptıkları tüm hukuki işlemler mutlak butlanla batıldır, yani kesin olarak hükümsüzdür. Bu işlemlerin hiçbir hukuki sonucu yoktur ve sonradan yasal temsilcinin onayıyla da geçerli hale getirilemezler. Tam ehliyetsizler adına tüm hukuki işlemleri, onların yasal temsilcileri (veli veya vasi) yapar. Bir tam ehliyetsizin tek başına bir sakız dahi satın alması hukuken geçersiz bir işlemdir.
Ehliyet Kategorisi | Koşullar | İşlemlerin Geçerliliği |
---|---|---|
Tam Ehliyetliler | Ayırt etme gücü VAR + Ergin + Kısıtlı DEĞİL | Tamamen geçerli. |
Sınırlı Ehliyetliler | Tam ehliyetli + Evli veya yasal danışmanı var | Belirli istisnai işlemler dışında tamamen geçerli. |
Sınırlı Ehliyetsizler | Ayırt etme gücü VAR + Ergin DEĞİL veya Kısıtlı | Yasal temsilcinin onayıyla geçerli (askıda hükümsüz). |
Tam Ehliyetsizler | Ayırt etme gücü YOK | Kesin olarak hükümsüz (yok hükmünde). |
Sonuç
Sonuç olarak, Medeni Hukuk’un hak ve fiil ehliyeti ayrımı, karmaşık gibi görünse de aslında iki temel amaca hizmet eden son derece mantıklı bir sistemdir. Bir yandan, kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak kavrayamayacak durumda olanları (küçükler, akıl hastaları) hukuki işlemlerin getireceği ağır yükümlülüklerden korur. Diğer yandan ise, toplumdaki diğer bireylere ve kurumlara, kiminle geçerli ve bağlayıcı bir sözleşme yapabilecekleri konusunda bir güvence ve öngörülebilirlik sağlar. Her insanın doğuştan gelen ve elinden alınamaz “hak ehliyeti” ile, bu hakları kullanmak için gereken olgunluk ve yetkinliği ifade eden “fiil ehliyeti” arasındaki bu ayrım, tüm özel hukuk sisteminin üzerine inşa edildiği temel direktir.
Sulh mahkemesi 41 doğumlu annem için TMK 429. maddesi gereğince fiil ehliyetini snırlandırıldığı için oğlu olarak beni yasal danışman atadı Noter araç alımı için annenin de imzasını istedi, doğrumudur.
Merhaba, Vasi normal şartlarda kısıtlı adına yasal işlemleri yapmaya yetkili olduğundan dolayı sizin imzanızın yeterli olması gerekir. Yapılan işlemeleri kontrol etmenizi öneririm.
Bu konuda ücreti mukabilinde hukuki danışmanlık almak için 0(242) 242 1 242 numaralı hattımızı arayabilirsiniz.
ANNENİZE TMK 429 GEREĞİ YASAL DANIŞMAN OLARAK ATANMIŞSINIZ. YANİ ANNENİZ FİİL EHLİYETİ YÖNÜNDEN TAM OLARAK KISITLANMAMIŞ. HUKUKİ OLARAK SINIRLI EHLİYETLİ DURUMUNDA. BU NEDENLE ARAÇ ALIMINDA NOTERİN SÖYLEDİĞİ DOĞRUDUR. SİZ TEK BAŞINIZA ONUN ADINA İŞLEM YAPAMAZSINIZ, ONUN YAPTIĞI İŞLEMİ ONAYLAYABİLİRSİNİZ.İYİ GÜNLER