Ticari ve hukuki hayatın en temel ilkelerinden biri, borçluların borçlarını malvarlıklarıyla ödeme sorumluluğudur. Ancak bazı durumlarda kötü niyetli borçlular, alacaklılarının yasal takibe geçeceğini öngörerek, üzerlerindeki ev, arsa, araba gibi değerli malvarlıklarını, genellikle bir yakınına veya güvendiği bir üçüncü kişiye devrederek kendi üzerlerinden çıkarabilirler. “Mal kaçırma” olarak bilinen bu eylemin amacı, icra takibi başlatıldığında haczedilecek hiçbir şey bulunmamasını sağlamaktır.
İşte bu noktada, alacaklıları bu tür hileli ve danışıklı işlemlere karşı korumak amacıyla İcra ve İflas Kanunu’nda (İİK) özel olarak düzenlenmiş olan tasarrufun iptali davası devreye girer. Bu dava, borçlunun alacaklısına zarar vermek amacıyla yaptığı hileli devir işlemlerini, alacaklı açısından “hükümsüz” hale getirerek, o mal sanki hala borçlunun mülkiyetindeymiş gibi haczedilip satılmasına olanak tanıyan güçlü bir hukuki mekanizmadır.
Tasarrufun İptali Davasının Amacı ve Hukuki Niteliği
Bu davanın doğasını anlamak için, amacının genel bir mülkiyet davasından farklı olduğunu bilmek gerekir.
Amacı: Mülkiyeti Geri Döndürmek Değil, Alacağı Tahsil Etmek
Birçok kişinin zannettiğinin aksine, tasarrufun iptali davası sonucunda verilen karar, satılan veya devredilen malın mülkiyetini yeniden borçlunun üzerine geçirmez. Yani, mahkeme “tapu iptal edilsin ve borçlu adına tescil edilsin” şeklinde bir karar vermez. Davanın amacı çok daha pratiktir: Yapılan o hileli devir işlemini, sadece ve sadece davayı açan alacaklı açısından geçersiz kılmaktır. Bu kararın en önemli sonucu, davacı alacaklıya, o mal sanki hiç devredilmemiş ve hala borçlunun malvarlığındaymış gibi, icra dairesi aracılığıyla haczettirme ve sattırma yetkisi vermesidir. Bu, davacıya tanınmış “şahsi” nitelikte bir haktır.
Dava Açabilmenin “Olmazsa Olmaz” Ön Şartları
Mahkemenin, bir tasarrufun iptali davasını esastan inceleyebilmesi için kanunun aradığı bazı çok katı ön şartların davacı alacaklı tarafından yerine getirilmiş olması gerekir. Bu şartlardan birinin eksikliği, davanın esasa girilmeden usulden reddedilmesine neden olur.
1. Kesinleşmiş veya Geçici “Aciz Belgesi” Alınmış Olması
Bu, davanın en temel ve en kritik şartıdır. Aciz belgesi, alacaklının borçlu aleyhine yaptığı icra takibinin sonuçsuz kaldığını, yani borçlunun haczedilecek malı bulunmadığını veya bulunan malların borcu karşılamaya yetmediğini gösteren resmi bir belgedir. Bu belge, icra dairesi tarafından düzenlenir. Aciz belgesi, borçlunun “ödemeden aciz” halde olduğunu ispatlar ve alacaklıya tasarrufun iptali davası açma hakkı verir. İki tür aciz belgesi vardır:
- Kesin Aciz Belgesi (İİK Madde 143): İcra takibi sonucunda yapılan tüm araştırmalara rağmen borçlunun hiçbir hacze kabil malı bulunamadığında verilir.
- Geçici Aciz Belgesi (İİK Madde 105): Haciz sırasında, borçlunun mallarının, takip edilen alacağın tamamını karşılamaya yetmediği anlaşıldığında, bu durumu tespit eden haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir.
Bu belgelerden herhangi birine sahip olmayan bir alacaklının, tasarrufun iptali davası açması mümkün değildir.
2. İptale Tabi Bir Tasarruf İşleminin Varlığı ve Dava Süresi
Borçlunun, malvarlığında aktif bir eksilmeye neden olan bir “tasarruf işlemi” yapmış olması gerekir. Bir malın satılması, bağışlanması veya bir borca karşılık rehin verilmesi gibi işlemler bu kapsama girer. Bu davanın açılabilmesi için, hileli tasarruf işleminin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre içinde davanın açılması zorunludur. 5 yılı geçen işlemler için bu dava açılamaz.
İptal Nedenleri: Hangi Tasarruflar İptal Edilebilir?
İcra ve İflas Kanunu, alacaklıdan mal kaçırma potansiyeli taşıyan işlemleri üç ana kategoriye ayırmış ve her biri için farklı ispat koşulları ve süreler öngörmüştür.
1. İvazsız (Karşılıksız) Tasarruflar (İİK Madde 278)
Bu kategori, borçlunun hiçbir karşılık almadan veya çok düşük bir bedel karşılığında yaptığı devirleri kapsar. En tipik örneği “bağışlama”dır. Buna göre, borçlunun yaptığı tüm bağışlamalar ve karşılıksız devirler, icra takibinden veya iflastan önceki son iki yıl içinde yapılmışsa, başka hiçbir kanıta gerek duyulmaksızın iptale tabidir. Borçlunun iyi veya kötü niyetli olmasının hiçbir önemi yoktur. Normal piyasa değerinden çok daha düşük bir bedelle yapılan satışlar da bu kapsamda değerlendirilir.
2. Aciz Halindeyken Yapılan Tasarruflar (İİK Madde 279)
Bu kategori, borçlunun zaten borca batık (aciz) olduğu veya borca batık hale geldiği bir dönemde yaptığı bazı şüpheli işlemleri ele alır. İcra takibinden önceki son bir yıl içinde yapılan şu tür işlemler, hileli kabul edilir ve iptal edilebilir:
- Borçlunun, daha önce mevcut olan ve teminat altına alınmamış bir borcu için sonradan bir malını rehin vermesi.
- Para borcunu, para dışında (mal devri gibi) alışılmadık bir yöntemle ödemesi.
- Vadesi gelmemiş bir borç için ödeme yapması.
3. Alacaklılara Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar (İİK Madde 280)
Bu, en geniş ve en sık başvurulan iptal nedenidir. Borçlunun, malvarlığının tamamını veya önemli bir kısmını, alacaklılarına zarar verme amacıyla ve bu amacı bilen veya bilmesi gereken bir üçüncü kişiye devretmesi durumudur. Bu durumda davacı alacaklının, hem borçlunun “zarar verme kastını” hem de malı devralan üçüncü kişinin “kötü niyetini” (yani borçlunun durumunu ve amacını bildiğini) ispatlaması gerekir.
Ancak kanun, alacaklıya ispat kolaylığı sağlamak için çok önemli bir karine (varsayım) getirmiştir: Eğer malı devralan üçüncü kişi, borçlunun eşi, altsoyu, üstsoyu (çocuk, torun, anne, baba), üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısımları (kardeş, amca, dayı, kayınbirader vb.) ise, bu kişinin borçlunun kötü niyetini bildiği varsayılır. Bu durumda, kötü niyetli olmadığını ispatlama yükümlülüğü davalı olan bu yakına geçer.
İptal Nedenleri Özet Tablosu
İptal Nedeni Kanun Maddesi Kritik Süre İspat Durumu Karşılıksız Tasarruflar (Bağışlama) İİK 278 Hacizden/İflastan Önceki 2 Yıl Borçlunun niyeti önemsizdir, işlem doğrudan iptal edilir. Aciz Halindeki Tasarruflar İİK 279 Hacizden/İflastan Önceki 1 Yıl Kanunda sayılan işlemlerin hileli olduğu varsayılır. Zarar Verme Kastıyla Yapılan Tasarruflar İİK 280 Genel 5 yıllık dava süresi uygulanır. Borçlunun ve 3. kişinin kötü niyeti ispatlanmalıdır (Akrabalar için karine vardır).
Tasarrufun İptali Davasında Taraflar ve Yargılama Usulü
Bu davanın usul kuralları, davanın başarıya ulaşması için hayati önem taşır. Özellikle davanın kime veya kimlere karşı açılacağı konusunda yapılacak bir hata, davanın en başından reddedilmesine neden olabilir.
Davacı ve Davalılar Kimlerdir?
- Davacı: Davacı, elinde borçluya ait geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklıdır. Aciz belgesi olmadan bu davanın açılması mümkün değildir.
- Davalılar: Bu davada, husumetin doğru yöneltilmesi kritik bir usul şartıdır. Dava, sadece malı devralan üçüncü kişiye veya sadece borçluya karşı açılamaz. Dava, hem borçlu hem de malı devralan üçüncü kişi olmak üzere her ikisine karşı birlikte açılmalıdır. Aralarında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Eğer malı devralan üçüncü kişi de malı bir başka (dördüncü) kişiye devretmişse ve bu son devralan kişi de kötü niyetli ise (yani durumu biliyorsa), onun da davaya dahil edilmesi gerekir.
Görevli ve Yetkili Mahkeme
Tasarrufun iptali davalarına bakmakla görevli mahkeme, genel hukuk mahkemesi olan Asliye Hukuk Mahkemesi‘dir. Yetkili mahkeme ise, genel yetki kuralı uyarınca, davalılardan herhangi birinin yerleşim yeri (ikametgah) mahkemesidir. Davacı alacaklı, borçlunun veya malı devralan üçüncü kişinin bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi’nde davasını açabilir.
Tasarrufun İptali Davası ile Muvazaa Davası Arasındaki Fark Nedir?
Alacaklıdan mal kaçırma eylemlerine karşı açılabilecek bir diğer önemli dava da Türk Borçlar Kanunu’na dayanan “muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davası”dır. Her iki dava da mal kaçırma amacına hizmet etse de, aralarında çok önemli hukuki farklar bulunur. Doğru davanın seçilmesi, hakka ulaşmak için kritik öneme sahiptir.
Kriter | Tasarrufun İptali Davası (İİK m. 277 vd.) | Muvazaa Nedeniyle Tapu İptal Davası (TBK m. 19) |
---|---|---|
Dava Şartı | Aciz belgesi zorunludur. | Aciz belgesi gerekmez. |
Dava Süresi | Tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. | Herhangi bir süreye tabi değildir, her zaman açılabilir. |
İddianın Özü | Yapılan satış işlemi “gerçek” kabul edilir, ancak alacaklıya karşı “hileli” ve “geçersiz” sayılması istenir. | Yapılan satış işleminin aslında tarafların gerçek iradesi olmadığı, tamamen “danışıklı” ve “yok hükmünde” olduğu iddia edilir. |
Kararın Sonucu | Mülkiyet değişmez. Sadece davacı alacaklıya malı haczettirme ve sattırma yetkisi verir. | Mülkiyetin, üçüncü kişiden alınarak tekrar borçlu adına tescil edilmesine karar verilir. |
İptal Kararının Hukuki Sonuçları: Alacaklı Hakkına Nasıl Kavuşur?
Davanın alacaklı lehine sonuçlanması ve mahkemenin tasarrufun iptaline karar vermesi durumunda, ortaya çıkan hukuki sonuçlar bu davaya özgüdür ve dikkatle anlaşılmalıdır.
- Mülkiyet Üçüncü Kişide Kalmaya Devam Eder: Mahkeme kararı, tapu kaydını değiştirmez. Malın mülkiyeti, kağıt üzerinde hala malı devralan davalı üçüncü kişiye aittir.
- Alacaklıya “Şahsi” Bir Yetki Verilir: Karar, davacı alacaklıya, sanki o mal hala borçlununmuş gibi hareket etme yetkisi verir. Alacaklı, bu mahkeme kararını alır ve borçluya karşı takip yürüttüğü esas icra dosyasına sunar.
- Haciz ve Satış Aşaması: Alacaklı, icra dairesinden, mülkiyeti üçüncü kişide olan bu malın üzerine haciz konulmasını ve satılmasını talep eder. İcra dairesi, mahkeme kararına dayanarak bu işlemleri yapar.
- Bedelin Ödenmesi: Mal satıldıktan sonra, elde edilen bedelden alacaklının alacağı ve dava masrafları ödenir.
- Artan Paranın İadesi: Eğer satış bedelinden, alacaklının alacağı ve masraflar ödendikten sonra geriye bir para artarsa, bu para borçluya değil, malın tapudaki sahibi olan üçüncü kişiye iade edilir. Çünkü iptal kararı, sadece alacaklının alacağı ölçüsünde bir etki yaratmıştır.
Sonuç
Sonuç olarak, tasarrufun iptali davası, borçluların malvarlıklarını hileli yollarla devrederek alacaklılarını çaresiz bırakmalarını önleyen, icra ve iflas hukukunun en güçlü koruma mekanizmalarından biridir. Bu dava, alacaklıya, borçlunun malvarlığının adeta “üçüncü bir eldeki gölgesinin” peşine düşme ve hakkını oradan tahsil etme imkanı tanır. Davanın açılabilmesi için “aciz belgesi”nin mutlak bir ön şart olması, bu yolun ancak alacağını normal yollarla tahsil edememiş alacaklılar için bir son çare olarak açıldığını gösterir. İİK 278, 279 ve 280. maddelerde düzenlenen farklı iptal nedenleri ise, her somut olayın kendi koşullarına göre bir çözüm yolu sunmaktadır.