Ceza adalet sisteminin temel amacı, işlenen bir suçun ardından maddi gerçeği ortaya çıkarmak ve gerçek suçluyu bularak onu yasalar çerçevesinde sorumlu tutmaktır. Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi, tüm bireylerin ve kurumların dürüstlüğüne ve doğru beyanlarına bağlıdır. Ancak bazen kişiler, çeşitli nedenlerle (bir yakını koruma, para karşılığı, korku veya tehdit) işlemedikleri bir suçu bilerek ve isteyerek üstlenebilirler. İşte bu eylem, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 270. maddesinde özel bir suç olarak tanımlanan suç üstlenme suçu‘nu oluşturur.
Bu suç, doğrudan bir kişiye veya malvarlığına yönelik olmasa da, adaletin yanıltılmasına, yargı makamlarının boş yere meşgul edilmesine ve en önemlisi gerçek suçlunun cezasız kalmasına yol açtığı için kamu düzeni açısından son derece tehlikeli kabul edilir.
Suç Üstlenme Suçunun Hukuki Niteliği ve Korunan Değer
Suç üstlenme suçu, TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı bölümünde düzenlenmiştir. Bu konumlandırma, kanun koyucunun bu eylemle korumak istediği hukuki değeri net bir şekilde ortaya koyar. Bu suçla korunan temel menfaat, adli makamların saygınlığı ve ceza adaletinin doğru bir şekilde tecelli etmesidir. Bir kişinin işlemediği bir suçu üstlenmesi, soruşturma ve kovuşturma makamlarını yanlış bir hedefe yönlendirir, kamu kaynaklarının israf edilmesine neden olur ve en nihayetinde toplumun adalete olan güvenini sarsar. Bu nedenle, suçun mağduru belirli bir kişi değil, adaleti sağlamakla görevli olan devlet ve dolayısıyla tüm toplumdur.
Bu suç, bir “soyut tehlike suçu” olarak nitelendirilir. Yani suçun tamamlanması için, adli makamların bu yalan beyana inanarak masum bir kişiyi cezalandırması veya gerçek suçlu hakkında takipsizlik kararı vermesi gibi somut bir zararın doğması şart değildir. Kişinin, yetkili makamlar önünde gerçeğe aykırı bir şekilde suçu üstlendiğini bildirmesiyle suç tamamlanmış olur. Tehlikenin yaratılması yeterlidir.
Suçun Maddi Unsurları: Eylem Nasıl Gerçekleşir?
Bir eylemin TCK 270 kapsamında suç sayılabilmesi için kanunun aradığı bazı maddi unsurların bir arada bulunması gerekir.
1. Fail ve Mağdur
Bu suçun faili (suçu işleyen kişi) herhangi bir kimse olabilir. Kanun, failin belirli bir özelliğe sahip olmasını aramamıştır. Suçun mağduru ise, yukarıda belirtildiği gibi, ceza adaletini yerine getirme görevi zarar gören ve yanıltılan devlettir.
2. Fiil: Yetkili Makamlara Gerçeğe Aykırı Bildirimde Bulunmak
Suçun özünü oluşturan eylem, failin “yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi”dir. Bu tanımdaki her bir kelime önemlidir:
- Yetkili Makam: Bildirimin, soruşturma veya kovuşturma yapma yetkisine sahip bir makama yapılması zorunludur. Bunlar; Cumhuriyet Başsavcılıkları, mahkemeler, polis, jandarma ve diğer adli kolluk birimleridir. Suçun bir arkadaşa, aile üyesine veya basına itiraf edilmesi bu suçu oluşturmaz.
- Gerçeğe Aykırılık: Beyan, objektif olarak gerçekle örtüşmemelidir. Yani kişi, gerçekten de işlemediği bir suçu üstlenmelidir.
- Bildirim: Bu bildirim sözlü (ifade veya sorgu sırasında) veya yazılı (dilekçe ile) olabilir.
3. Suçun Konusu: Üstlenilen Suç
Failin üstlendiği fiilin, kanunlarda suç olarak tanımlanmış bir eylem olması gerekir. Örneğin, “Arkadaşımın borcunu ödemedim, bu suçu üstleniyorum” demek TCK 270’i oluşturmaz, çünkü borcu ödememek bir suç değildir. Üstlenilen suçun (hırsızlık, yaralama, cinayet vb.) gerçekten işlenip işlenmediği ise tartışmalıdır. Yargıtay uygulamasına göre, ortada hiç işlenmemiş bir suç olsa dahi, bir kimsenin “Ben dün gece X bankasını soydum” diyerek adli makamları harekete geçirmesi, kamu kaynaklarını israf edip adaleti yanılttığı için bu suçun oluşmasına yeterlidir. Ancak suçun tipik hali, gerçekten var olan ve bir başkası tarafından işlenmiş bir suçun üstlenilmesidir.
Suçun Manevi Unsuru: Genel Kast
Suç üstlenme suçu, ancak kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, üstlendiği suçu aslında kendisinin işlemediğini bilmesi ve buna rağmen yetkili makamlara kendisinin işlediğini bilerek ve isteyerek bildirmesi gerekir. Failin bu eylemi hangi amaçla (saikle) yaptığı (birini korumak, para almak vb.) suçun oluşması açısından önemli değildir. Ancak hakim, cezanın miktarını belirlerken bu amacı dikkate alabilir.
Adliyeye Karşı Suçlar Arasındaki Önemli Farklar
Suç üstlenme suçu, adliyeye karşı işlenen diğer suçlarla sıkça karıştırılır. Aralarındaki temel fark, failin söylediği yalanın odağındadır:
- Suç Üstlenme (TCK 270): Fail, “Suçu ben işledim.” der ve gerçek suçluyu korur.
- İftira (TCK 267): Fail, “Suçu o (masum kişi) işledi.” der ve masum birine suç atar.
- Suçluyu Kayırma (TCK 283): Fail, “Suçlunun kaçmasına veya delilleri saklamasına yardım edeceğim.” der ve aktif olarak suçluya yardım eder.
- Yalan Tanıklık (TCK 272): Fail, bir tanık olarak, “Olay şöyle oldu…” der ve bildiklerini kasten farklı anlatır.
Suç Üstlenme Suçunun Nitelikli Hali ve Cezayı Etkileyen Diğer Durumlar
TCK 270. madde, suçun temel halinin yanı sıra, belirli durumlarda cezanın artırılmasını veya ortadan kaldırılmasını öngören özel düzenlemeler de içermektedir. Bu düzenlemeler, kanun koyucunun adaletin yanıltılması fiiline ne kadar önem atfettiğini ve bazı durumlardaki insani motivasyonları nasıl dengelediğini göstermektedir.
Cezayı Artıran Nitelikli Hal: Faili Koruma Amacı (TCK 270/2)
Ceza hukukundaki genel eğilim, bir suçun aile üyelerini korumak amacıyla işlenmesini bir indirim sebebi olarak görmeye meyillidir. Ancak suç üstlenme suçunda kanun koyucu, tam tersi bir yaklaşımla bunu bir cezayı artırım nedeni olarak düzenlemiştir. TCK 270/2’ye göre, eğer suç üstlenme eylemi, işlenen asıl suçun faili olan;
- Üstsoy (anne, baba, büyükanne, büyükbaba),
- Altsoy (çocuk, torun),
- Eş veya
- Kardeş
olan birini korumak amacıyla gerçekleştirilirse, verilecek olan ceza dörtte bir oranında artırılır. Bu düzenlemenin arkasındaki mantık şudur: Bir kişinin, sevdiği bir yakını korumak için söylediği yalana, adli makamların inanma olasılığı daha yüksektir. Bu durum, adaletin saptırılması tehlikesini daha da artırdığı için, kanun bu eylemi daha ağır bir yaptırıma bağlamıştır. Bu, “suçluyu kayırma” (TCK 283) suçundan temel bir farktır; zira orada aynı akrabalık ilişkisi bir cezasızlık veya indirim nedeni olabilmektedir.
Şahsi Cezasızlık Sebebi ve Etkin Pişmanlık
Kanun, belirli durumlarda failin cezalandırılmamasını öngören istisnalar da tanımıştır:
Şahsi Cezasızlık Sebebi (TCK 273): Bu hüküm, dolaylı olarak suç üstlenme suçuna da uygulanır. Buna göre, bir kişi, yakınının (üstsoy, altsoy, eş, kardeş) işlediği bir suç hakkında kendisi soruşturulurken, bu yakınını ele vermemek için suçu üstlenirse, belirli koşullarda cezalandırılmayabilir. Bu, kişinin kendisini veya yakınını ele vermeye zorlanamaması (nemo tenetur ilkesi) prensibinin bir yansımasıdır.
Etkin Pişmanlık (TCK 274): Adliyeye karşı işlenen suçlarda, failin hatasını telafi etmesi için bir fırsat tanınmıştır. Suç üstlenen kişi, bu yalan beyanı nedeniyle yetkili makamlar tarafından henüz bir soruşturma başlamadan önce, gerçeği anlatarak beyanından dönerse, hakkında ceza verilmeyebilir. Eğer soruşturma başladıktan sonra ancak dava açılmadan (kovuşturma başlamadan) önce gerçeği anlatırsa, verilecek cezada önemli bir indirim yapılır. Bu düzenleme, adaletin bir an önce doğru yola girmesini teşvik etmeyi amaçlar.
Yargılama Süreci ve Yaptırımlar
Suç üstlenme suçunun yargılaması ve sonuçları, adli sicil kaydı gibi kalıcı etkiler doğurur.
Cezalar
TCK 270’de öngörülen temel ceza, iki yıla kadar hapis cezasıdır. Hakim, olayın özelliklerine, failin güttüğü amaca ve adalete verilen zararın boyutuna göre bu süre içinde bir ceza belirler. Eğer suç, yukarıda açıklanan nitelikli hal (yakını koruma) kapsamında işlenmişse, belirlenen bu temel ceza dörtte bir oranında artırılır.
Kavram | Açıklama |
---|---|
Görevli Mahkeme | Asliye Ceza Mahkemesi |
Şikayet Durumu | Şikayete tabi değildir. Savcılık, suçu öğrendiğinde re’sen (kendiliğinden) soruşturma başlatır. |
Uzlaşma | Bu suç tipi, uzlaşma kapsamında değildir. |
Uygulamadan Örnek Senaryolar
- Trafik Kazası Senaryosu: 17 yaşındaki ehliyetsiz oğlu, ailenin arabasıyla bir kazaya karışır. Olay yerine gelen babası, polise “Aracı ben kullanıyordum” şeklinde beyanda bulunur. Burada baba, altsoyunu korumak amacıyla suç üstlenme suçunu işlemiştir ve TCK 270/2 uyarınca cezası artırılacaktır.
- Kavga Senaryosu: Bir kavgada, sabıka kaydı kabarık olan arkadaşının birini yaraladığını gören kişi, arkadaşı daha ağır bir ceza almasın diye suçu kendisi üstlenir. Bu, TCK 270/1 uyarınca suçun temel halidir.
- Pişmanlık Senaryosu: Bir kişi, para karşılığında işlemediği bir hırsızlık suçunu üstlenir. Ancak ifade verdikten bir hafta sonra, savcılık henüz bu yalan beyanı nedeniyle hakkında bir soruşturma başlatmamışken, gidip gerçeği itiraf eder. Bu durumda, TCK 274’teki etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak ceza almaktan kurtulabilir.
Sonuç
Sonuç olarak, suç üstlenme suçu, masum bir eylem veya fedakarlık olarak değil, doğrudan adaletin işleyişine yönelik ciddi bir müdahale olarak kabul edilir. Bu suç, devletin en temel fonksiyonlarından biri olan yargı yetkisini korumayı amaçlayan önemli bir hukuki güvencedir. Bir yakını koruma güdüsü insani olarak anlaşılabilir olsa da, hukuk sistemi bu tür bir eylemin gerçek suçluyu cezasız bırakarak daha büyük bir toplumsal zarara yol açtığını kabul eder.
Kanunun, bu eylemi özellikle bir yakını korumak için işlendiğinde daha ağır cezalandırması, adaletin maddi gerçeğe ulaşma idealinin, kişisel bağlılıkların üzerinde tutulduğunun açık bir göstergesidir. Bu nedenle, böylesine ciddi sonuçları olan bir eyleme kalkışmadan önce, sonuçlarının ve adli sicile işleyecek bir mahkumiyetin getireceği yükün dikkatle düşünülmesi gerekir.