Toplumsal yaşamın ve ekonomik düzenin temel taşı, devlet tarafından basılan ve değeri güvence altına alınan paraya duyulan güvendir. Bu güveni sarsan, devletin egemenlik haklarına doğrudan saldıran ve piyasa istikrarını bozan en tehlikeli suçlardan biri parada sahtecilik suçu‘dur. Halk arasında “kalpazanlık” olarak da bilinen bu suç, yalnızca bir dolandırıcılık eylemi değil, aynı zamanda kamu güvenine ve devletin ekonomik otoritesine karşı işlenmiş ciddi bir fiil olarak kabul edilir.
Türk Ceza Kanunu (TCK), 197. maddesinde bu suçu detaylı bir şekilde düzenleyerek, sadece sahte para basanları değil, aynı zamanda bu parayı ülkeye sokan, taşıyan, saklayan ve piyasaya süren kişileri de kapsayan geniş bir sorumluluk alanı çizmiştir. Bu makalede, TCK 197’nin tüm yönlerini, suçun oluşması için gereken “iğfal kabiliyeti” gibi kritik şartları, kanunda belirtilen farklı eylemleri, cezaları ve yargılama sürecini inceleyeceğiz.
Parada Sahtecilik Suçunun Hukuki Niteliği ve Koruduğu Değer
Parada sahtecilik suçu, TCK’nın “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” bölümünde yer alır. Bu konumlandırma tesadüfi değildir. Kanun koyucunun bu suçla korumak istediği temel hukuki değer, paranın bir ödeme aracı olarak gördüğü işlevi ve bu işleve toplumun duyduğu sarsılmaz güvendir. Para, bir ekonominin kan dolaşımıdır; sahte para ise bu dolaşıma karışan zehirli bir maddedir. Dolayısıyla bu suçla mücadele, sadece bireylerin malvarlığını korumakla kalmaz, aynı zamanda enflasyonist baskıları önlemek, ulusal ve uluslararası ticareti güvence altına almak ve devletin para basma tekelini, yani egemenliğini korumak gibi çok daha geniş amaçlara hizmet eder. Bu nedenle, parada sahtecilik fiilleri, basit bir dolandırıcılıktan çok daha ağır yaptırımlara tabi tutulmuştur.
TCK 197 Kapsamındaki Seçimlik Hareketler: Suç Nasıl İşlenir?
TCK 197, suçun işleniş biçimini tek bir eylemle sınırlamamıştır. Kanun, “seçimlik hareketli” bir suç tipi düzenlemiştir. Bu, aşağıda sayılan eylemlerden sadece birinin bile işlenmesinin, suçun tamamlanması için yeterli olduğu anlamına gelir. Failin, bu eylemlerin birkaçını veya tamamını gerçekleştirmesi, cezanın belirlenmesinde ağırlaştırıcı bir neden olarak dikkate alınabilir, ancak suçun niteliğini değiştirmez.
1. Sahte Para Üretmek (Ülke İçinde veya Dışında)
Bu, suçun en temel ve klasik halidir. Memlekette veya yabancı ülkelerde kanunen tedavülde bulunan parayı, sahte olarak “üreten” kişi bu suçu işlemiş olur. Üretmek, parayı taklit ederek basmak, dökmek veya başka teknolojik yöntemlerle meydana getirmek anlamına gelir. Suçun oluşması için üretilen sahte paranın piyasaya sürülmesi şart değildir; paranın üretilmiş olmasıyla suç tamamlanır.
2. Ülkeye Sokmak, Nakletmek, Muhafaza Etmek
Kanun, suça kaynaklık eden kişiler kadar, bu sahte paranın dolaşımını sağlayan aracıları da aynı derecede sorumlu tutar. Sahte parayı üretmese bile, sahte olduğunu bilerek;
- Ülkeye sokan (ithal eden),
- Nakleden (bir yerden başka bir yere taşıyan),
- Muhafaza eden (saklayan veya depolayan)
kişi de, parayı üreten kişi ile aynı cezayı alır. Bu düzenleme, organize suç şebekelerinin dağıtım ağlarıyla etkin bir şekilde mücadele etmeyi amaçlar.
3. Tedavüle Koymak (Piyasaya Sürmek)
Bu, suçun halk arasında en çok karşılaşılan şeklidir. “Tedavüle koymak”, sahte parayı gerçek para gibi kullanarak bir mal veya hizmet satın almak, borç ödemek veya başka bir şekilde elden çıkarmaktır. Sahte olduğunu bildiği bir parayla alışveriş yapan kişi, bu suçu işlemiş olur. Paranın karşı tarafça kabul edilip edilmemesi önemli değildir; parayı ödeme aracı olarak sunma eylemi suçun tamamlanması için yeterlidir.
4. Sahte Olduğunu Bilerek Kabul Etmek (TCK 197/2)
Bu eylem, yukarıdakilerden farklı ve daha hafif bir ceza öngören özel bir durumdur. Bir kişi, kendisine verilen paranın sahte olduğunu bildiği halde onu kabul ederse, daha düşük bir ceza ile (bir yıldan üç yıla kadar hapis) cezalandırılır. Buradaki amaç, sahte paranın dolaşım zincirinin bir halkası olmayı en başından engellemektir. Kanun, “Bu para sahte ama işime yarar, sonra bir şekilde elden çıkarırım” düşüncesini dahi cezalandırmaktadır.
“İğfal Kabiliyeti” (Aldatıcılık Yeteneği)
Parada sahtecilik suçunun oluşabilmesi için en kritik ve olmazsa olmaz şart, üretilen sahte paranın “iğfal kabiliyetine” sahip olmasıdır. İğfal kabiliyeti, paranın sahteliğinin, beş duyu organıyla yapılacak bir incelemede ilk bakışta ve kolayca anlaşılamaması, yani aldatıcılık yeteneğine sahip olması demektir.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre bu değerlendirme, parayı eline alan herkesi değil, sıradan, ortalama bir vatandaşı aldatabilecek nitelikte olup olmadığına göre yapılır. Bir banka görevlisi veya döviz bürosu çalışanı gibi uzmanların anlayabileceği, ancak halktan birinin fark edemeyeceği bir sahtecilik, iğfal kabiliyetine sahip kabul edilir. Buna karşılık:
- Normal A4 kağıdına yapılmış kaba bir renkli fotokopi,
- Oyuncak para veya bariz bir şekilde geçersiz olduğu anlaşılan kopyalar,
- Paranın sadece tek yüzünün basılmış olması
gibi durumlarda iğfal kabiliyeti yoktur ve bu fiil, parada sahtecilik suçunu oluşturmaz. Bir paranın iğfal kabiliyetine sahip olup olmadığı, mahkeme tarafından Adli Tıp Kurumu veya Darphane gibi uzman kurumlardan alınan bilirkişi raporu ile tespit edilir.
TCK 197’deki Sorumluluk Katmanları
Kanun, failin suça katılım derecesine göre farklı cezalar öngörerek adil bir yapı kurmuştur:
En Ağır Sorumluluk (2-12 Yıl Hapis): Parayı üreten, satan, taşıyan, saklayan veya bilerek piyasaya sürenler (TCK 197/1).
İkincil Sorumluluk (1-3 Yıl Hapis): Paranın sahte olduğunu bilerek kabul edenler (TCK 197/2).
En Hafif Sorumluluk (3 Ay-1 Yıl Hapis): Parayı bilmeden kabul edip, öğrendikten sonra piyasaya sürenler (TCK 197/3).
Suçun Manevi Unsuru
Parada sahtecilik suçunun tüm türleri, ancak kasten işlenebilen suçlardır. Bu, failin gerçekleştirdiği eylemin bilincinde ve farkında olması gerektiği anlamına gelir. Yani fail, bir paranın sahte olduğunu bilmeli ve bu bilgisine rağmen kanunda sayılan eylemlerden birini (üretme, satma, kullanma vb.) bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. Taksirle, yani dikkatsizlik veya özensizlik sonucu bu suçun işlenmesi mümkün değildir. Örneğin, bir esnafın yoğun bir anda fark etmeden sahte para alması ve bunu daha sonra yine fark etmeden para üstü olarak başka bir müşteriye vermesi durumunda, kast unsuru oluşmadığı için parada sahtecilik suçu meydana gelmez. Failin cezalandırılabilmesi için “bilme” ve “isteme” unsurları bir arada bulunmalıdır.
Cezayı Azaltan Özel Bir Durum: Mağdurken Faile Dönüşmek (TCK 197/3)
Kanun koyucu, failin suça karışma iradesinin başlangıcını dikkate alarak özel bir hafifletici neden düzenlemiştir. TCK 197/3 maddesi, sahte parayı sahteliğini bilmeden kabul eden, yani başlangıçta kendisi de bir mağdur olan, ancak paranın sahte olduğunu öğrendikten sonra bunu başkasına devrederek zarardan kurtulmaya çalışan kişiyi ele alır.
Bu durumda iki aşamalı bir süreç vardır:
- İlk Aşama (Masumiyet): Kişi, parayı alırken tamamen iyi niyetlidir ve paranın gerçek olduğuna inanmaktadır. Bu aşamada bir suç yoktur, kişi olayın mağdurudur.
- İkinci Aşama (Kast): Kişi, bir şekilde paranın sahte olduğunu öğrenir. Bu noktada, hukuka uygun davranarak parayı imha etmesi veya yetkili makamlara teslim etmesi gerekirken, o, zararını başkasına yüklemek amacıyla parayı bilerek ve isteyerek piyasaya sürer (tedavüle koyar).
İşte kanun, bu ikinci aşamadaki eylemi cezalandırmakta, ancak failin başlangıçtaki mağduriyetini göz önünde bulundurarak çok daha düşük bir ceza öngörmektedir. Bu fiili işleyen kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu düzenleme, hukukun adalet ve hakkaniyet anlayışının bir yansımasıdır.
Yargılama Süreci, Görevli Mahkeme ve Yaptırımlar
Parada sahtecilik suçuna ilişkin yargılamalar, fiilin niteliğine göre farklı mahkemelerde görülür. Bu ayrım, kanunun suça atfettiği ciddiyet derecesini göstermesi açısından önemlidir.
Suça Konu Eylem | TCK Maddesi | Öngörülen Ceza | Görevli Mahkeme |
---|---|---|---|
Sahte para üretmek, ülkeye sokmak, nakletmek, muhafaza etmek, satmak, satın almak, tedavüle koymak. | 197/1 | 2 yıldan 12 yıla kadar hapis ve adli para cezası. | Ağır Ceza Mahkemesi |
Paranın sahte olduğunu bilerek kabul etmek. | 197/2 | 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezası. | Asliye Ceza Mahkemesi |
Sahteliğini bilmeden kabul ettiği parayı bu özelliğini öğrendikten sonra tedavüle koymak. | 197/3 | 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası. | Asliye Ceza Mahkemesi |
Tablodan da açıkça görüleceği üzere, suçun asli failleri olarak kabul edilen kalpazanlar ve büyük dağıtıcıların yargılamaları, en ağır ceza davalarına bakan Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yapılırken, daha az ağır kabul edilen fiiller Asliye Ceza Mahkemeleri’nin görev alanına girmektedir.
Sonuç
Sonuç olarak, parada sahtecilik suçu (TCK 197), yalnızca bireylerin cüzdanını hedef alan basit bir eylem değil, aynı zamanda devletin ekonomik egemenliğine ve tüm toplumun paylaştığı ortak güven duygusuna yönelik ciddi bir tehdittir. Kanun koyucu bu tehdidi bertaraf etmek için, suçun üretim aşamasından en son kullanıcıya kadar olan tüm zincirini cezai sorumluluk altına alan katmanlı bir yapı oluşturmuştur. Bu yapının merkezinde ise, ceza sorumluluğunun doğması için bir ön koşul olan ve sahte paranın aldatma yeteneğini ifade eden “iğfal kabiliyeti” kavramı yer almaktadır. Kanunun, failin kastının yoğunluğuna ve suça dahil olma derecesine göre farklı cezalar öngörmesi, ceza adaletinin sağlanması adına önemli bir güvencedir. Bu denli ciddi ve ağır yaptırımlar içeren bir suçlamayla karşı karşıya kalmak, şüphesiz profesyonel bir hukuki savunmayı zorunlu kılar.