Evlilik birliği, eşler arasında manevi, sosyal ve duygusal bir ortaklığın yanı sıra, hukuken cinsel bir hayat ortaklığını da içerir. Evliliğin mahrem doğası gereği, cinsel yaşamda ortaya çıkan sorunlar genellikle çiftler arasında kalır. Ancak bu sorunların çözümsüz kalması ve ortak hayatı çekilmez hale getirmesi durumunda, hukuk sistemi bu durumu evlilik birliğinin sona erdirilmesi için geçerli bir sebep olarak kabul etmektedir.
Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) “cinsel sorunlar” adıyla özel bir boşanma nedeni düzenlenmemiş olsa da, Yargıtay’ın yerleşik ve istikrarlı içtihatları, bu tür sorunları en temel genel boşanma nedeni olan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” (TMK Madde 166) kapsamında değerlendirmektedir.
Hukuki Dayanak: Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması (TMK Madde 166)
Cinsel sorunlara dayalı boşanma davalarının hukuki temelini TMK’nın 166. maddesinin 1. fıkrası oluşturur. İlgili madde şöyledir: “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”
Yargıtay, evlilik birliğinin en temel unsurlarından birinin cinsel hayatın varlığı ve düzenliliği olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle, cinsel yaşamda ortaya çıkan sürekli ve çözümsüz bir sorun, tek başına dahi, eşlerin artık ortak bir hayat sürdürmelerinin kendilerinden beklenemeyeceği derecede bir sarsıntıya yol açtığına kanıt teşkil edebilir. Mahkemenin değerlendireceği temel ölçüt, ortaya çıkan cinsel sorunun evliliği “çekilmez” hale getirip getirmediğidir.
Yargıtay Kararlarında Boşanma Sebebi Olarak Kabul Edilen Cinsel Sorunlar
Yargıtay, yıllar içinde önüne gelen sayısız davada, hangi tür cinsel sorunların evlilik birliğini temelden sarsıcı nitelikte olduğunu belirlemiştir. Bu sorunların varlığı, davayı açan eş için haklı bir boşanma nedeni oluşturur.
1. Cinsel İlişki Kurulamaması (Fiili İmkansızlık)
Evliliğin en temel amaçlarından biri olan cinsel birlikteliğin, evlenmeden sonra makul bir süre geçmesine rağmen hiç kurulamamış olması, tek başına geçerli bir boşanma sebebidir. Bu durumun altında yatan nedenin fizyolojik (iktidarsızlık gibi) veya psikolojik (vajinismus, cinsel korku gibi) olması fark etmez. Önemli olan, cinsel birleşmenin fiilen gerçekleşmemiş olması ve bu durumun ortak hayatı çekilmez kılmasıdır. Bu durumda, sorunun kaynağı olan eşin kusurlu olup olmadığı, tedaviye yaklaşıp yaklaşmadığına göre belirlenir.
2. Vajinismus ve Tedaviden Kaçınma
Vajinismus, cinsel birleşme sırasında vajinal kasların istemsizce kasılması sonucu ilişkinin imkansız veya çok ağrılı hale gelmesi durumudur ve psikolojik kökenli, tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Yargıtay’a göre, bir eşin vajinismus hastası olması tek başına bir kusur değildir. Ancak, bu rahatsızlığını bilen ve doktor tarafından tedavi önerilmesine rağmen tedaviden kaçınan, tedaviyi reddeden veya tedaviye yönelik çaba göstermeyen eş, evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri ihmal ettiği için kusurlu sayılır. Bu durumda diğer eş, bu kusurlu davranışa dayanarak boşanma davası açabilir.
3. Eşlerden Birinin Haklı Bir Neden Olmaksızın Cinsel İlişkiden Kaçınması
Eşlerin birbirlerine karşı cinsel sadakat ve birliktelik görevleri vardır. Eşlerden birinin, herhangi bir tıbbi veya psikolojik rahatsızlığı olmamasına rağmen, uzun bir süre boyunca ve haklı bir gerekçe göstermeksizin sürekli olarak cinsel ilişkiden kaçınması, diğer eşin cinsel yaşam beklentisini boşa çıkardığı için kusurlu bir davranış olarak kabul edilir. Yorgunluk gibi geçici nedenler makul görülse de, bu durumun sürekli bir reddedişe dönüşmesi, evlilik birliğini temelden sarsan bir boşanma nedenidir.
4. Anormal Cinsel İlişki Talepleri ve Cinsel Şiddet
Eşlerden birinin, diğerini doğal olmayan veya aşağılayıcı nitelikteki cinsel ilişki biçimlerine (örneğin anal ilişki) zorlaması, evlilik birliği içindeki saygı ve sevgi bağını ortadan kaldıran, son derece ağır bir kusurdur. Mağdur olan eşin bu durumu kesinlikle kabul etme zorunluluğu yoktur. Bu tür bir zorlama, sadece boşanma için haklı bir neden değil, aynı zamanda cinsel şiddet olarak da nitelendirilebilir ve tazminat taleplerinin temelini oluşturur. Bu durumda talepte bulunan eş, tam kusurlu kabul edilir.
5. Cinsel Sadakatsizlik
Cinsel sadakatsizlik, TMK 161’de düzenlenen özel boşanma sebebi olan “zina”dan daha geniş bir kavramdır. Zina, eşlerden birinin karşı cinsten bir başkasıyla cinsel birleşme yaşamasıdır ve ispatlandığında mutlak bir boşanma sebebidir. Ancak cinsel sadakatsizlik, cinsel birleşme olmasa dahi, eşin bir başkasıyla flört etmesi, duygusal veya romantik bir ilişki yaşaması, sosyal medyada cinsel içerikli yazışmalar yapması gibi güven sarsıcı eylemleri kapsar. Bu tür eylemler de evlilik birliğini temelden sarstığı için geçerli bir boşanma nedenidir ve eylemi gerçekleştiren eşi tam kusurlu hale getirir.
Yargıtay’ın Temel Bakış Açısı
Yargıtay’a göre, evlilik sadece bir yaşam ortaklığı değil, aynı zamanda bir “duygusal ve cinsel hayat ortaklığı”dır. Bu ortaklığın temel unsurlarından biri olan cinsel yaşamda ortaya çıkan sürekli, köklü ve bir eşin kusurundan kaynaklanan sorunlar, diğer eş için ortak hayatı sürdürmeyi çekilmez hale getirir. Bu nedenle, bu tür sorunlar tek başlarına dahi evlilik birliğinin temelden sarsıldığının en önemli kanıtı olarak kabul edilebilir.
Davada “Kusur” Unsurunun Önemi
Cinsel sorunlara dayalı boşanma davalarında, mahkemenin sadece boşanmaya karar vermesi yeterli değildir. Hakimin ayrıca, evlilik birliğinin bu nedenle sarsılmasında hangi eşin ne oranda “kusurlu” olduğunu da tespit etmesi gerekir. Zira bu kusur tespiti, boşanmanın mali sonuçları olan nafaka ve tazminat taleplerinin kaderini doğrudan belirleyecektir.
Kusurun Tespiti Neyi Etkiler?
- Maddi ve Manevi Tazminat (TMK Madde 174): Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Ayrıca, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Cinsel sadakatsizlik veya anormal talepler gibi durumlar, doğrudan kişilik hakkı saldırısı olarak kabul edilir.
- Yoksulluk Nafakası (TMK Madde 175): Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak yoksulluk nafakası isteyebilir. Eğer cinsel ilişkiye girmekten kaçınan ve bu nedenle boşanmada tam kusurlu bulunan eş, aynı zamanda yoksulluk nafakası talep ederse, kusuru daha ağır olduğu için bu talebi büyük olasılıkla reddedilecektir.
Cinsel Sorunlarda Kusur Nasıl Değerlendirilir?
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre kusur değerlendirmesi şu şekildedir:
- Tedavi Edilebilir Hastalık: Vajinismus, iktidarsızlık gibi tedavi edilebilir bir rahatsızlığa sahip olmak tek başına kusur değildir. Ancak bu durumu bilip tedaviden kaçınmak, doktor randevularına gitmemek veya tedaviye isteksiz yaklaşmak, evlilik birliğinin görevlerini ihmal etmek anlamına geldiği için kişiyi kusurlu hale getirir.
- İlişkiden Kaçınma: Haklı bir sebep (ağır bir hastalık gibi) olmaksızın, inatla ve sürekli bir şekilde cinsel birliktelikten kaçınan eş, tam kusurlu kabul edilir.
- Sadakatsizlik ve Anormal Talepler: Cinsel sadakatsizlik gösteren veya diğer eşi doğal olmayan cinsel ilişkiye zorlayan eş, boşanmanın nedeni olarak tam kusurludur.
İspat Yöntemleri: Mahkemede Mahremiyet Nasıl Ele Alınır?
Cinsel hayata ilişkin sorunların ispatı, konunun mahrem doğası gereği oldukça zordur. Ancak hukuk sistemimiz, bu zorluğun farkında olarak çeşitli ispat araçlarına ve usullere olanak tanımaktadır.
Mahremiyetin Korunması: Gizli Duruşma
Öncelikle belirtmek gerekir ki, boşanma davalarında tarafların özel hayatının gizliliği esastır. Taraflardan birinin talebi veya hakimin gerekli görmesi halinde, duruşmaların gizli yapılmasına karar verilebilir. Bu durumda, duruşma salonuna taraflar ve avukatları dışında kimse alınmaz. Bu, mahrem konuların kamuya açık bir şekilde tartışılmasını engeller.
Kullanılan Deliller (İspat Araçları)
Bu tür davalarda genellikle doğrudan görgü tanığı bulunmaz. Bu nedenle mahkeme, dolaylı delilleri ve kanaat oluşturacak diğer unsurları bir bütün olarak değerlendirir:
- Tanık Beyanları: Tanıklar, eşlerin cinsel yaşamına doğrudan şahit olamazlar. Ancak, eşlerin ayrı odalarda yattıklarına, aralarındaki soğukluğa, bir eşin diğerine bu konudaki şikayetlerine veya bir eşin “eşim benimle birlikte olmuyor” gibi bir yakınına yaptığı itiraflarına tanıklık edebilirler.
- Tıbbi Raporlar ve Uzman Görüşleri: Fizyolojik veya psikolojik bir sorunun varlığını kanıtlayan en güçlü deliller doktor raporlarıdır. Taraflar, kendi gittikleri doktorlardan aldıkları raporları sunabileceği gibi, mahkeme de taraflardan birini tam teşekküllü bir hastaneye sevk ederek uzman bir heyetten rapor alınmasını (bilirkişi incelemesi) isteyebilir.
- Elektronik Deliller ve Mesajlaşmalar: Özellikle cinsel sadakatsizlik iddialarında, eşin bir başkasıyla yaptığı cinsel içerikli WhatsApp, Instagram veya e-posta yazışmaları, otel kayıtları gibi deliller, aldatma eyleminin ve dolayısıyla evlilik birliğinin sarsıldığının ispatı için sunulabilir.
- İkrar ve Yemin: Davalı eşin, duruşma sırasında hakimin sorusu üzerine cinsel sorunların varlığını kabul etmesi (ikrar), en kesin delillerden biridir.
Cinsel Sorun | Kusur Değerlendirmesi | Tipik Delil |
---|---|---|
Cinsel İlişki Kurulamaması | Sorunun kaynağına ve tedaviye yaklaşıma göre belirlenir. | Doktor raporu, tanık beyanları (ayrı yattıklarına dair). |
Tedaviden Kaçınma | Tedaviyi reddeden eş kusurlu sayılır. | Doktorun tedavi önerdiğine dair belge, tanık beyanları. |
Cinsel Sadakatsizlik | Sadakatsiz eş tam kusurludur. | Mesajlaşmalar, fotoğraflar, otel kayıtları, tanık beyanları. |
Anormal Talepler / Cinsel Şiddet | Talepte bulunan veya zorlayan eş tam kusurludur. | Mağdurun beyanı, psikolojik raporlar, tanık beyanları. |
Sonuç
Sonuç olarak, Türk Medeni Hukuku ve Yargıtay uygulaması, evlilik birliğini sadece bir çatı altında yaşamak olarak değil, duygusal, sosyal ve cinsel bir bütün olarak ele almaktadır. Bu bütünlüğün en önemli parçalarından biri olan cinsel yaşamdaki köklü ve kusurlu sorunların, ortak hayatı çekilmez hale getirdiği ve bu nedenle geçerli bir boşanma sebebi olduğu kabul edilmektedir.
Hukukun bu konudaki yaklaşımı, ahlaki bir yargılamadan ziyade, evlilik birliğinin taraflara yüklediği sadakat, mutluluk ve ortak yaşam görevlerinin yerine getirilip getirilmediği üzerine odaklanmıştır. Bir sorunun varlığından çok, o sorunun çözümü için çaba gösterilmemesi veya bir eşin diğerinin kişilik haklarını ihlal eden davranışlarda bulunması, hukuki anlamda “kusur”u doğurmaktadır.