Çalışma hayatı, doğası gereği, çalışanların bedensel ve ruhsal sağlığı üzerinde çeşitli riskler barındırabilir. Bu risklerin ani ve dışsal bir olayla zarara yol açması “iş kazası” olarak tanımlanırken, yapılan işin niteliğinden veya işyeri koşullarından kaynaklanan, zamanla ve tekrarlanan bir nedenle ortaya çıkan sağlık bozulmaları ise “meslek hastalığı” olarak adlandırılır.
Kömür madeni işçisinin yıllar içinde yakalandığı akciğer hastalığından (pnömokonyoz), sürekli titreşimli alet kullanan bir işçinin el ve kollarında oluşan rahatsızlıklara kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan meslek hastalıkları, işverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğünün bir sonucudur. İşverenin bu yükümlülüğünü ihlal etmesi ve bu nedenle bir işçinin meslek hastalığına yakalanması durumunda, işçinin hem Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) hem de doğrudan işverenden talep edebileceği önemli hakları ve tazminatlar doğar.
Meslek Hastalığı Nedir ve Unsurları Nelerdir?
Bir hastalığın “meslek hastalığı” olarak kabul edilebilmesi için, sıradan bir rahatsızlıktan hukuken ayrılması ve kanunun aradığı belirli şartları taşıması gerekir.
Yasal Tanım (5510 Sayılı Kanun Madde 14)
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 14. maddesine göre meslek hastalığı; “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.”
Meslek Hastalığının Temel Unsurları
Bu tanımdan yola çıkarak, bir durumun meslek hastalığı sayılabilmesi için şu unsurların bir arada bulunması gerekir:
- Kişi Sigortalı Bir Çalışan Olmalıdır: Kanun, bu korumayı 5510 sayılı kanun kapsamında “sigortalı” sayılanlar için öngörmüştür.
- Bedensel veya Ruhsal Bir Zarar Ortaya Çıkmalıdır: Kişinin sağlığında geçici veya kalıcı bir bozulma meydana gelmelidir.
- Zarar, Yapılan İş veya İşyeri Koşullarından Kaynaklanmalıdır: Hastalık ile iş arasında mutlaka bir “illiyet (nedensellik) bağı” bulunmalıdır. Yani, hastalık o iş yapılmasaydı ortaya çıkmayacak olmalıdır.
- Hastalık Tekrarlanan Bir Nedenle Ortaya Çıkmalıdır: Hastalığın, iş kazası gibi ani bir olayla değil, işin doğası gereği sürekli maruz kalınan bir etkenle (kimyasal madde, toz, gürültü, titreşim, sürekli tekrarlanan hareket vb.) zamanla gelişmesi gerekir.
SGK, hangi hastalıkların hangi işlerde ve ne kadar maruziyet süresi sonunda meslek hastalığı sayılacağını belirten bir “Meslek Hastalıkları Listesi” yayınlamıştır. Bir hastalığın bu listede yer alması, ispat açısından büyük kolaylık sağlar. Ancak, bir hastalık listede yer almasa bile, mahkeme kararıyla o hastalığın yapılan işten kaynaklandığı ispatlanırsa, yine meslek hastalığı olarak kabul edilebilir.
İşverenin Sorumluluğunun Hukuki Dayanakları
Meslek hastalığı nedeniyle açılan tazminat davalarının temelinde, işverenin işçisini koruma ve gözetme borcunu ihlal etmesi yatar. Bu sorumluluk, birden fazla kanuni düzenlemeye dayanır:
- 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu: Bu kanun, işverene, işyerindeki riskleri analiz etme, önleyici tedbirler alma, işçilere eğitim verme, kişisel koruyucu donanım (maske, eldiven, baret vb.) temin etme ve periyodik sağlık kontrollerini yaptırma gibi somut ve proaktif yükümlülükler getirir.
- 4857 sayılı İş Kanunu (Madde 77): İşverenlerin, işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için her türlü tedbiri almakla yükümlü olduğunu genel bir çerçevede belirtir.
- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (Madde 417): İşverenin, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak, sağlığına ve beden bütünlüğüne saygı göstermek ve gerekli tüm önlemleri almak zorunda olduğunu hükme bağlar.
Bu yükümlülükler nedeniyle, işverenin meslek hastalığından doğan sorumluluğu “kusursuz sorumluluğa” yakın bir sorumluluktur. İşverenin, “ben bilmiyordum” veya “bu kadar olacağını tahmin etmedim” gibi savunmalar yapması genellikle yeterli değildir. Sorumluluktan kurtulabilmesi için, bilim ve tekniğin gerektirdiği her türlü önlemi eksiksiz olarak aldığını ve buna rağmen hastalığın ortaya çıkmasının “kaçınılmaz” olduğunu ispatlaması gerekir ki bu, ispatı çok zor bir durumdur.
Dava Öncesi Süreç: SGK Tarafından Meslek Hastalığının Tespiti
Bir işçinin, işverenine karşı İş Mahkemesi’nde tazminat davası açmadan önce, genellikle hastalığının SGK tarafından resmi olarak “meslek hastalığı” olarak kabul edilmesi sürecini tamamlaması gerekir. Bu süreç, davanın temelini oluşturur.
- Bildirim: İşçi, meslek hastalığı şüphesini öğrendiğinde durumu işverenine, işveren de öğrendiği tarihten itibaren 3 iş günü içinde SGK’ya bildirmekle yükümlüdür.
- Sağlık Kurulu Raporu: SGK, sigortalıyı, meslek hastalıkları konusunda yetkilendirilmiş bir devlet veya üniversite hastanesine sevk eder. Bu hastanenin sağlık kurulu, yaptığı tetkikler sonucunda hastalığın teşhisini, meslekle olan bağını ve en önemlisi işçinin meslekte kazanma gücünde ne oranda bir kayba (%10, %30, %60 gibi) yol açtığını belirten bir rapor düzenler.
- SGK Yüksek Sağlık Kurulu Onayı: Hastaneden gelen bu rapor, son olarak SGK Yüksek Sağlık Kurulu tarafından incelenir. Kurul, raporu onayarak hastalığı ve maluliyet oranını kesinleştirir.
SGK’nın bu tespiti yapması, işçiye bir dizi sosyal güvenlik hakkı (sürekli iş göremezlik geliri bağlanması gibi) sağladığı gibi, işverene karşı açılacak tazminat davası için de en güçlü delili oluşturur. Eğer SGK, hastalığı meslek hastalığı olarak kabul etmezse, işçi bu karara karşı yine İş Mahkemesi’nde “meslek hastalığı tespit davası” açabilir.
İş Kazası ve Meslek Hastalığı Arasındaki Temel Fark
Her ikisi de işverenin sorumluluğunu doğursa da, aralarında temel bir fark vardır:
İş Kazası: Ani, beklenmedik, dışsal bir olaydır. (Örn: Makineye elini kaptırmak, inşaattan düşmek).
Meslek Hastalığı: Yavaş yavaş, tekrarlanan bir nedenle, zamanla ortaya çıkan bir sağlık sorunudur. (Örn: Sürekli toza maruz kalarak akciğer hastası olmak).
Hukuki sonuçları ve sağladığı haklar büyük ölçüde benzerdir.
Meslek Hastalığı Nedeniyle Açılacak Tazminat Davası
SGK tarafından hastalığın meslek hastalığı olduğunun ve maluliyet oranının tespit edilmesinin ardından, işçinin veya hak sahiplerinin, işverenin kusuruna dayanarak uğradıkları zararların tazmini için İş Mahkemesi’nde dava açma hakkı doğar. Bu dava, SGK tarafından bağlanan gelirin (eğer varsa) karşılamadığı maddi ve manevi zararların giderilmesini amaçlar.
Davanın Tarafları, Görevli ve Yetkili Mahkeme
- Davacı: Davacı, meslek hastalığına yakalanan işçinin kendisidir. Eğer işçi meslek hastalığı nedeniyle vefat etmişse, onun desteğinden yoksun kalan kişiler (eşi, çocukları, belirli koşullarda anne ve babası) “destekten yoksun kalma tazminatı” talep etmek üzere davacı olabilirler.
- Davalı: Davalı, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğünü ihlal eden işverendir. Eğer hastalık, birden fazla işyerinde çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkmışsa, ilgili tüm işverenlere karşı birlikte dava açılabilir.
- Görevli Mahkeme: Bu tür tazminat davalarında görevli mahkeme İş Mahkemeleri‘dir.
- Yetkili Mahkeme: Dava, davalı işverenin veya işyerinin bulunduğu yerdeki İş Mahkemesi’nde açılabileceği gibi, zararın meydana geldiği (hastalığın ortaya çıktığı) yer mahkemesinde de açılabilir.
Dava Zamanaşımı Süresi
Meslek hastalığı nedeniyle tazminat davası açmak için kanunda öngörülen zamanaşımı süresi, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin genel hükmü uyarınca 10 yıldır. Bu 10 yıllık sürenin ne zaman başlayacağı kritik öneme sahiptir. Zamanaşımı süresi, hastalığın belirtilerinin ilk görüldüğü tarihten değil, hastalığın yetkili bir sağlık kurulu tarafından kesin olarak teşhis edildiği ve maluliyet durumunun SGK tarafından nihai olarak karara bağlandığı öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlar.
Talep Edilebilecek Tazminat Türleri
Açılacak davada, işçinin veya hak sahiplerinin talep edebileceği tazminatlar “maddi tazminat” ve “manevi tazminat” olarak iki ana başlıkta toplanır.
1. Maddi Tazminat Kalemleri
Maddi tazminat, meslek hastalığının yol açtığı somut ve hesaplanabilir ekonomik kayıpların karşılanmasını amaçlar. Başlıca kalemleri şunlardır:
- Tedavi Giderleri: SGK tarafından karşılanmayan her türlü ilaç, hastane, fizik tedavi, rehabilitasyon, bakıcı ve protez gibi masraflar. Bu masraflar hem geçmişte yapılanları hem de gelecekte yapılması muhtemel olanları kapsar.
- Geçici İş Göremezlik Tazminatı: İşçinin, tedavi gördüğü ve çalışamadığı süre boyunca mahrum kaldığı ücret ve diğer gelir kayıplarıdır.
- Sürekli İş Göremezlik (Maluliyet) Tazminatı: Bu, genellikle maddi tazminatın en büyük kalemidir. İşçinin meslek hastalığı nedeniyle çalışma gücünde meydana gelen kalıcı azalmanın (%10, %20, %50 gibi), gelecekteki tüm çalışma hayatı boyunca yaratacağı gelir kaybını karşılamayı hedefler. Bu hesaplama, uzman bir “aktüer bilirkişi” tarafından, işçinin yaşı, bilinen son geliri, belirlenen maluliyet oranı ve olası yaşam süresi gibi veriler kullanılarak yapılır.
- Destekten Yoksun Kalma Tazminatı: İşçinin vefatı halinde, hayattayken onun maddi desteği ile geçinen kişilerin (eş, çocuk vb.) bu destekten mahrum kalmaları nedeniyle uğradıkları zarardır. Bu tazminat da yine aktüer bilirkişi tarafından, ölenin olası çalışma ömrü ve destek olacağı kişilerin durumu dikkate alınarak hesaplanır.
2. Manevi Tazminat
Manevi tazminat, meslek hastalığının yol açtığı bedensel ve ruhsal acıları, elemi, ıstırabı ve yaşama sevincindeki azalmayı bir nebze de olsa dindirmeyi amaçlayan bir tazminat türüdür. Bu tazminatın miktarı, maddi tazminat gibi matematiksel olarak hesaplanmaz. Hakim, manevi tazminat miktarını takdir ederken şu gibi unsurları göz önünde bulundurur:
- Hastalığın ağırlığı ve niteliği.
- İşçinin çektiği fiziksel acının ve ruhsal çöküntünün derecesi.
- Belirlenen maluliyet (sakatlık) oranı.
- Olayda işverenin kusurunun ağırlığı.
- Tarafların sosyal ve ekonomik durumları.
İşçinin vefatı halinde, onun en yakınları (eş, çocuk, anne-baba) da kendi adlarına, duydukları derin acı ve ıstırap nedeniyle manevi tazminat talep etme hakkına sahiptir.
Tazminat Türü | Amacı | Kim Talep Eder? |
---|---|---|
Maddi Tazminat | Ekonomik ve gelir kayıplarını karşılamak. | İşçi / Vefat halinde destekten yoksun kalanlar. |
Manevi Tazminat | Çekilen acı, elem ve ıstırabı dindirmek. | İşçi / Vefat halinde yakınları (eş, çocuk, anne-baba). |
Sonuç
Sonuç olarak, meslek hastalığı nedeniyle tazminat davası, işverenin en temel yükümlülüklerinden olan işçinin sağlığını ve güvenliğini sağlama borcunu ihlal etmesinin en ağır hukuki yaptırımıdır. Bu dava, sadece çalışanın uğradığı zararı gidermekle kalmaz, aynı zamanda tüm işverenler için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaları yönünde caydırıcı bir rol oynar.
Sürecin, SGK nezdinde hastalığın tespiti ile başlayan ve İş Mahkemesi’nde tazminatların hesaplanması ile devam eden karmaşık ve teknik bir yapıya sahip olması, hak kayıplarının önlenmesi için en başından itibaren profesyonel hukuki destek almanın önemini ortaya koymaktadır. İşverenin kusurunun neredeyse karine olarak kabul edildiği bu davalar, çalışanların sağlıklarını kaybetmeleri pahasına yürütülen iş süreçlerine karşı en etkili güvencedir.