Ticari hayatın vazgeçilmez bir ödeme aracı olan çek, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) özel olarak düzenlenmiş, kambiyo senedi niteliğinde bir kıymetli evraktır. Çekin bu niteliği, ona tedavül (dolaşım) kolaylığı ve alacaklısına güçlü bir takip imkanı sağlar. Ancak, her çekin arkasında yatan bir “temel borç ilişkisi” vardır. Bir mal alımı, bir hizmet sözleşmesi veya başka bir hukuki nedene dayanan bu temel ilişki, çekin düzenlenmesinin asıl sebebidir. İşte bu temel borç ilişkisindeki bir sorun, ödeme vaadi taşıyan çekin “bedelsiz” kalmasına, yani hukuki ve ekonomik temelini yitirmesine neden olabilir. Çekte bedelsizlik, kanunlarda açıkça tanımlanmamış, ancak ticari hayatın gerçekleri ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmiş, borçluyu haksız ödemelere karşı koruyan son derece önemli bir hukuki kavramdır.
Bir mal veya hizmet alımı karşılığında iyi niyetle düzenlenip verilen bir çekin, karşı tarafın edimini hiç veya gereği gibi yerine getirmemesi sonucu haksız bir borç senedine dönüşmesi, ticarette sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu durumda çek borçlusu, elinde çeki bulunduran alacaklıya karşı “Bu çekin altında yatan sebep ortadan kalkmıştır, dolayısıyla size borçlu değilim” diyebilmelidir. İşte bu savunmanın hukuki yansıması, genellikle “bedelsizlik davası” olarak bilinen menfi tespit davası ve bu davayla birlikte talep edilen ihtiyati tedbir kararlarıdır. Bu hukuki yollar, bedelsiz kalan bir çek nedeniyle haksız bir icra takibiyle karşı karşıya kalmayı veya malvarlığının haczedilmesini önlemek için kritik bir savunma mekanizmasıdır.
1. Çek Hukukunun Temel Taşı: Mücerretlik (Soyutluk) İlkesi ve Bedelsizlik Def’i
Çekte bedelsizlik kavramını tam olarak anlayabilmek için, öncelikle kambiyo senetlerinin en temel özelliği olan “mücerretlik” veya “soyutluk” ilkesini kavramak gerekir. Bu ilke, kambiyo senedinin (çek, bono, poliçe), kendisini doğuran temel borç ilişkisinden bağımsız, soyut bir borç ikrarı taşıdığı anlamına gelir.
Yani, elinizdeki bir çekin üzerinde “şu malın alımı karşılığında verilmiştir” gibi bir ibare bulunmaz. Çek, sadece belirli bir meblağın kayıtsız ve şartsız ödenmesi vaadini içerir. Bu soyutluk, çekin tedavülünü, yani el değiştirmesini kolaylaştırır. Çeki ciro ile devralan iyi niyetli üçüncü kişiler, çekin altındaki temel borç ilişkisindeki (örneğin, malın ayıplı çıkması gibi) sorunlarla ilgilenmek zorunda kalmazlar. Onlar için önemli olan, sadece çek metnindeki kayıtsız şartsız ödeme taahhüdür.
Mücerretlik İlkesinin Sınırları: Şahsi Def’iler
Ancak bu soyutluk mutlak değildir. Mücerretlik ilkesi, çekin bir sebebe dayanmadığı anlamına gelmez. Her çekin düzenlenmesinin altında mutlaka bir hukuki sebep (causa), yani bir temel borç ilişkisi yatar. Soyutluk ilkesi, bu sebebin senet metninden anlaşılamaması ve özellikle senedi devralan iyi niyetli üçüncü kişilere (hamillere) karşı ileri sürülememesidir. Fakat, çekin doğrudan tarafları, yani çeki düzenleyen keşideci ile çeki ilk alan lehtar arasında bu soyutluk perdesi kalkar. Bu iki kişi, birbirlerine karşı temel borç ilişkisindeki sorunları, yani çekin “bedelsiz” kaldığını bir şahsi def’i (kişisel savunma) olarak ileri sürebilirler.
Aynı şekilde, lehtar çeki bir üçüncü kişiye ciro ettiğinde, eğer bu üçüncü kişi çeki devralırken temel ilişkideki sorunu biliyorsa veya bilmesi gerekiyorsa, yani kötü niyetli ise (borçlunun zararına bilerek hareket etmişse), keşideci bedelsizlik def’ini bu kötü niyetli üçüncü kişiye karşı da ileri sürebilir.
Özetle, mücerretlik ilkesi çeki iyi niyetli üçüncü kişilere karşı güçlü kılarken, çekin asıl tarafları arasındaki ilişkide ve kötü niyetli hamillere karşı bedelsizlik iddialarının tartışılmasına engel olmaz.
2. Çekte Bedelsizlik Kavramı: “Bedel” ve “Karşılık” Arasındaki Kritik Fark
Uygulamada ve Yargıtay kararlarıyla şekillenen “çekte bedelsizlik” kavramı, çekin düzenlenmesine neden olan temel borç ilişkisindeki karşı edimin, çek lehtarı (alacaklısı) tarafından hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi durumunu ifade eder. Yani, çek borçlusunun, ödeme yapma taahhüdünün “karşılığını” alamamasıdır.
Burada “bedel” kavramını, çek hukukundaki “karşılık” kavramıyla karıştırmamak hayati önem taşır:
- Karşılık: Çeki düzenleyen keşidecinin, çeki ödeyecek olan muhatap bankadaki hesabında, çekin üzerinde yazan meblağ kadar kullanılabilir bir varlığın bulunmasıdır. Bir çekin “karşılıksız” çıkması, bankada yeterli para olmaması anlamına gelir ve bu durum, 5941 sayılı Çek Kanunu uyarınca adli para cezası ve çek düzenleme yasağı gibi cezai yaptırımlara yol açar. Bu, keşideci ile banka arasındaki bir ilişkidir.
- Bedel: Keşideci (borçlu) ile lehtar (alacaklı) arasındaki temel borç ilişkisidir. Çekin “bedelsiz” kalması ise, alacaklının kendi edimini (malı teslim etme, hizmeti görme vb.) yerine getirmemesi anlamına gelir. Bu durum, cezai bir sonuç doğurmaz; tamamen bir özel hukuk uyuşmazlığıdır ve borçluya, borçlu olmadığının tespiti için dava açma hakkı verir.
Dolayısıyla, bir çek bankada “karşılığı” olduğu için ödenebilir, ancak alacaklı malı teslim etmediği için “bedelsiz” olabilir. İşte bu bedelsizlik durumunda borçlunun hukuki korumaya ihtiyacı doğar.
3. Bir Çeki Bedelsiz Kılan Hukuki Sebepler Nelerdir?
Bir çekin bedelsiz kalmasına yol açan hukuki sebepler, temel borç ilişkisindeki sakatlıklardan kaynaklanır. Bu sebepler son derece çeşitli olabilir ve her biri farklı bir hukuki argüman gerektirir:
3.1. Temel Borç İlişkisinin Geçersiz Olması
Çekin düzenlenmesine neden olan asıl sözleşme, Türk Borçlar Kanunu (TBK) uyarınca baştan itibaren geçersiz (kesin hükümsüz) ise, bu geçersizlik çeke de yansır ve onu bedelsiz kılar. TBK madde 27’ye göre sözleşmeyi geçersiz kılan haller şunlardır:
- Kanunun Emredici Hükümlerine Aykırılık: Örneğin, yasalara aykırı bir malın (uyuşturucu madde, kaçak ürün vb.) satışı karşılığında verilen çek.
- Ahlaka (Adaba) Aykırılık: Kumar borcu, evlilik vaadi karşılığı veya ahlaka aykırı bir eylemin yapılması/yapılmaması karşılığında verilen çekler. Yargıtay, bir kişinin kızının evlenmesine razı olması için verilen bir senedi, ahlaka aykırı bularak bedelsiz kabul etmiştir.
- Kamu Düzenine Aykırılık ve Kişilik Haklarına Aykırılık.
- Konusunun İmkânsız Olması: Sözleşmenin yapıldığı anda ifası objektif olarak imkansız olan bir edim için verilen çek.
3.2. Temel Borç İlişkisindeki Edimin Hiç Ya Da Gereği Gibi İfa Edilmemesi
Uygulamada bedelsizlik iddialarının en sık dayandırıldığı sebep budur. Borçlu çeki vermiş, ancak alacaklı söz verdiği malı hiç teslim etmemiş, eksik teslim etmiş, ayıplı (bozuk, kusurlu) teslim etmiş veya vaat ettiği hizmeti hiç görmemiş ya da kusurlu görmüştür.
- Hiç İfa Etmeme: 100 adet bilgisayar alımı için verilen çek karşılığında, satıcının hiçbir bilgisayarı teslim etmemesi durumu, çekin tamamen bedelsiz kaldığı en net örnektir.
- Eksik İfa: 100 adet bilgisayar yerine sadece 50 adet teslim edilmesi. Bu durumda çek, teslim edilmeyen kısım oranında bedelsiz kalır ve “kısmi bedelsizlik” söz konusu olur.
- Ayıplı İfa: Teslim edilen bilgisayarların bozuk veya sözleşmede belirtilen özelliklere sahip olmaması. Bu durumda alıcı, ayıplı ifaya ilişkin seçimlik haklarını (sözleşmeden dönme, bedelde indirim vb.) kullanarak çekin tamamen veya kısmen bedelsiz kaldığını iddia edebilir.
3.3. Temel Alacağın Sona Ermesi
Çek verildikten sonra, ancak henüz ödenmeden önce, temel borç ilişkisinden doğan alacak başka bir nedenle sona ermiş olabilir. Borç sona erdiği halde alacaklı çeki iade etmezse, bu çek bedelsiz hale gelir.
- 
- İfa: Borçlunun, çekten ayrı olarak borcunu başka bir yolla (nakit, havale vb.) ödemesi ve bu ödemeye rağmen alacaklının çeki iade etmemesi.
 
– İbra: Alacaklının yazılı bir sözleşmeyle borçluyu borçtan ibra etmesi (alacağından vazgeçmesi).
- Takas: Borçlunun da alacaklıdan karşılıklı ve muaccel bir alacağının olması ve alacaklıya takas beyanında bulunması.
3.4. İrade Bozukluğu Halleri (Hata, Hile, Tehdit) ve Aşırı Yararlanma
Temel borç ilişkisi kurulurken, çek borçlusunun iradesi hata (yanılma), hile (aldatma) veya ikrah (korkutma) ile sakatlanmışsa, borçlu bu sözleşmeyi yasal süresi içinde iptal edebilir. Sözleşme iptal edildiğinde, baştan itibaren geçersiz hale gelir ve bu sözleşme uyarınca verilmiş olan çek de bedelsiz kalır. Benzer şekilde, taraflardan birinin tecrübesizliğinden veya zor durumundan faydalanılarak edimler arasında açık bir oransızlık yaratılmışsa (aşırı yararlanma/gabin), zarar gören taraf sözleşmeyi iptal ederek çekin bedelsiz kaldığını ileri sürebilir.
3.5. Hatır İçin Verilmiş Olması (Hatır Çeki)
Bazen taraflar arasında gerçek bir borç ilişkisi olmaksızın, sırf lehtarın (alacaklının) piyasadaki itibarını artırmak, kredi bulmasını kolaylaştırmak veya finansman sağlamasına yardımcı olmak amacıyla bir çek düzenlenebilir. Bu tür, altında gerçek bir alacak yatmayan çeklere “hatır çeki” denir. Hatır çekleri, düzenlendiği andan itibaren tarafları arasında bedelsizdir. Lehtar, bu çeki düzenleyene karşı ileri süremez. Ancak, lehtar bu çeki piyasada ciro edip iyi niyetli bir üçüncü kişiye devrederse, düzenleyen artık bu üçüncü kişiye karşı hatır definin arkasına sığınamaz ve çeki ödemek zorunda kalır.
4. Bedelsiz Kalan Çek Borçlusunun Hukuki Silahları: Menfi Tespit ve İstirdat Davaları
Bedelsiz kalan bir çek nedeniyle haksız bir ödeme yapmakla karşı karşıya olan çek borçlusu, hukuk sistemimiz tarafından korunmaktadır. Borçlunun başvurabileceği iki temel dava türü vardır: Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası.
4.1. Menfi Tespit Davası (Borçlu Olmadığının Tespiti Davası) ve İspat Yükü
Bu dava, İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir ve henüz ödeme yapmamış olan borçlunun, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının mahkeme kararıyla tespit edilmesini amaçlar. “Çekte bedelsizlik davası” olarak bilinen dava, aslında bir menfi tespit davasıdır. Bu davanın temel amacı, haksız bir icra takibine maruz kalmayı önlemek veya başlatılmış bir takibi durdurup iptal ettirmektir. Bu davalarda görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir.
İspat Yükü: Menfi tespit davalarında ispat yükü, genel kuralın bir istisnası olarak yer değiştirir. Normalde bir alacak davasında alacaklı alacağını ispatlar. Ancak menfi tespit davasında, davacı (borçlu) borçlu olmadığını iddia eder. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, davalı (alacaklı), elindeki çeke hangi hukuki ilişki uyarınca sahip olduğunu, yani alacağının temelini ispatlamakla yükümlüdür. Davacı borçlu ise, alacaklının dayandığı bu temel ilişkinin neden geçersiz veya sona ermiş olduğunu (malı almadığını, hizmetin görülmediğini vb.) karşı delillerle ispatlamaya çalışır.
Bu dava, icra takibinden önce veya sonra açılabilir. Bu ayrım, alınabilecek ihtiyati tedbirin niteliği açısından hayati sonuçlar doğurur.
A) Takipten Önce Açılan Menfi Tespit Davası ve Stratejik Önemi
Henüz hakkında bir icra takibi başlatılmamış olan çek borçlusu, alacaklıya karşı menfi tespit davası açabilir. Ancak, bu davanın açılmış olması tek başına alacaklının icra takibi başlatmasını engellemez. Takibi engellemek için, borçlunun mahkemeden ihtiyati tedbir talep etmesi gerekir. İİK m. 72/2 uyarınca mahkeme, alacağın %15’inden aşağı olmamak üzere borçlunun göstereceği bir teminat (nakit, banka teminat mektubu vb.) karşılığında, icra takibinin başlatılmasını önleyen veya başlatılmışsa durdurulmasını sağlayan bir ihtiyati tedbir kararı verebilir. Bu, borçlunun malvarlığını ve ticari itibarını korumak için en etkili, en proaktif ve en stratejik yoldur.
B) Takipten Sonra Açılan Menfi Tespit Davası ve Dezavantajları
Borçlu, hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlatıldıktan sonra da menfi tespit davası açabilir. Ancak bu durumda, takipten önce açılan davadan çok önemli bir fark ortaya çıkar: İİK m. 72/3’e göre, takipten sonra açılan menfi tespit davasında, takibin durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verilemez. Takip devam eder; borçlunun banka hesaplarına, araçlarına, gayrimenkullerine haciz konulabilir.
Bu durumda borçlunun alabileceği tedbir, ancak icra veznesine giren paranın alacaklıya ödenmesini engellemeye yöneliktir. Borçlu, mahkemeden, alacağın tamamı artı %15’i (%115’i) tutarında bir teminat göstermesi karşılığında, haczedilen malların satışından elde edilen veya borçlunun kendi yatırdığı paranın, dava sonuçlanana kadar alacaklıya ödenmemesi yönünde bir ihtiyati tedbir kararı alabilir. Görüldüğü gibi bu, borçlu için hem daha maliyetli hem de ticari hayatını daha çok sekteye uğratan, daha az koruyucu bir yoldur.
4.2. İstirdat Davası (Geri Alma Davası)
Eğer borçlu, menfi tespit davası açmadan veya dava devam ederken, icra takibinin baskısı altında veya ihtirazi kayıt koymadan borcu ödemek zorunda kalmışsa, ödediği parayı geri almak için istirdat davası açabilir. Bu dava, borçlu olunmayan bir paranın geri alınmasını amaçlar ve menfi tespit davasının bir devamı niteliğindedir. İstirdat davası açma süresi, paranın icra dairesine tamamen ödendiği tarihten itibaren 1 yıldır.
Sonuç
Çekte bedelsizlik, ticari hayatın karmaşıklığı içinde ortaya çıkan ve kambiyo hukukunun soyutluk ilkesi ile temel borç ilişkisinin gerçekleri arasında bir denge kurmayı gerektiren teknik bir konudur. Bir ödeme aracı olarak güvenle düzenlenen bir çekin, karşı tarafın taahhütlerini yerine getirmemesi sonucu bir kabusa dönüşmesi, borçluyu hem maddi hem de itibari olarak zor durumda bırakabilir. Ancak hukuk sistemimiz, menfi tespit davası ve ihtiyati tedbir gibi güçlü mekanizmalarla, haksızlığa uğrayan iyi niyetli çek borçlusunu korumaktadır.
Bu süreçteki en kritik nokta, doğru zamanda doğru hukuki adımı atmaktır. Özellikle, henüz bir icra takibiyle karşılaşmadan, proaktif bir şekilde menfi tespit davası açarak daha düşük bir teminatla takibi tamamen durdurma imkanı, borçlu için en stratejik ve en avantajlı yoldur. Bedelsizlik iddiasının ispatı, temel borç ilişkisine ait sözleşme, fatura, teslim belgeleri, e-posta yazışmaları ve tanık beyanları gibi delillerin titizlikle toplanmasını gerektirir. Bu karmaşık ve potansiyel olarak maliyetli süreçte, hak kaybına uğramamak ve en doğru stratejiyi belirlemek için, ticaret hukuku ve icra-iflas hukuku alanında uzman bir avukattan profesyonel hukuki destek almak, atılacak en basiretli adımdır.
